"stonehenge'e gittim, gelicem" şeklinde bir mektup yazıp odasında masanın orta yerine bıraktıktan sonra, yüzmilyonlarca eşya arasından hangisini alması gerektiğine karar veremeyip çantasını toparlayamadı. mektubu bi kenara saklayıp biraz daha uyumaya karar verdi.
yatağında dönüp dönüp, biraz daha dönerken "uyuma isteği ile uyumanın gerçekleşmesi direkt olarak mümkün olsaydı, dünya çok daha güzel bi yer olurdu" diye aklından geçirdi. ne bileyim evrim sürecimiz sonucunda on-off tuşu filan geliştirmiş olsak fena olmaz diye düşünüyordu sanırım o da; uyuma zorluğu çeken, hayalgücü körelmemiş, ortalamanın üzerinde filan olan her birey gibi.
kafayı toparlamak için uzaklara gitme fikrini uygulamaya çalışmak bile kafayı başlı başına kapasitesinin üzerinde dolduracak bir aktiviteymiş aslında; stonehenge yerine machu picchu mu yapsak yoksa, dedi: nasıl olsa, herhangi bir yeri yoktu ayırtılmış olarak bir ulaşım aracı üzerinde. "ulan spontane bir şekilde oralara mı gidilirmiş, sen bakkala bile planlamadan gidemezsin" diye içsesten sövgüler yedi. yattığı yerde tüm bunları düşünürken bakkala gidip bir sigara alıp gelmek en mantıklısı dedi.
"stonehenge'e gittim gelicem" yazısını, "bakkala sigara almaya gittim, beklemeyin ama gelcem" yazısı ile değiştirdi. dışarıya çıktı, sigarasını alıp gelmişti, iki üç dal arka arkaya içti hâlâ uykusu yoktu. masanın üzerine yazı duruyordu ama o evdeydi. evden çıkmadan önce yazıyla fotoğraf çekilmeyi düşündü, vedalaşacak bir kişi bile evde yoktu ama, vedalaşmak bu tarz durumlarda en mühim ihtiyaçtı. kağıtla vedalaşılırdı işte ya nedir yani, kimse görmeyecekti zaten.
bir kağıtla yaşanabilecek en muhteşem vedalaşmalardan birini yaşamamıştı elbet ama; kendi çapında mütevazi bir vedalaşmayla boynu bükük kalmayacak şekilde bırakmıştı onu. sigara almaya kısmına kadar olan parçayı yırttı, arkasından insanları gülümsetmek isterdi belki ama gizem yaratmak daha cazip geldi. yarısı yırtık bi kağıdın var olan yarısında "gittim, beklemeyin ama gelicem" yazısı, göze hoş geldiği kadar söyleyince kulağa da hoş geliyordu. hayatında hiçbir zaman gizemli olamamıştı zaten, çıkacağı bu yolculuktan belki yıllar sonra dönecekti, şurada bir iki gizem yarataydı da tadını çıkaraydı, bunu ona çok görecek değildi ya kimse.
"sigara almaya" yazısını pantolonunun sağ göt cebine katlayıp koydu, kağıttan bir parça gittiği yere kadar onunla gidecekti. bir daha yatağa yattı, machu picchu-stonehenge bunları düşündü, aslında sadece yabancıdan sayılacağı kadar uzağa gitmek gayet yeterliydi; tüm bu çabaların ne gereği vardı. bu çabaların anlamsızlığı görünce kendi kendine bir an çok sevimsiz geldi: gereğinden fazlasını isteyenlerden biriymiş gibi hissetti.
gözleri kapanırken tek düşündüğü kendisini yabancı hissetmek için herhangi bir yere gitmesinin gereğinin olmadığıydı. yolculuk için çanta toplama işlemi diye yaptığı şey aslında şu an için sadece odayı dağıtmak olmuştu şu an gözünde, uyanınca toparlardı, sigaradan son nefesini aldıktan sonra sigarayı söndürmek üzere karanlıkta küllüğü buldurmaya çalıştı. söndürme işlemi başarıyla gerçekleşmiş ve üzerinden zor uyuyan birinin içinin geçmesine yetecek kadar süre geçmişti ki, zilin ısrarla çalmasından gelen ses, tüm kafa sikiciliğiyle beyninin içinde yankılanmaya başlamıştı. üstüne geçirdiği hırka, ayaklarına geçirdiği terlikle; uyku sikilmesinin, yabancı hissetmek için yeterli olduğunun farkına vardı, kim basıyorsa basıyordu açmayacaktı; umursamazca, raftan rastgele bi kitap aldı. zile basmalar bittiği an rastgele bir sayfa açıp okumaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder