4 Kasım 2009 Çarşamba

daha ciddimsi bi yazı sanki bu ama du' bakalım

yazık bu bloga yav, üzülüyorum yani. bi' doğrulatamadı belini. oysaki ne güzel şeyler yazacaktık buralara, okunacaktı, yorumlanacaktı, alevli tartışmalar dönecekti, üstünden para kazanıp dünyayı ele geçirecek ya da bahis oynayacaktık. bahis, evet; buradan kazanacağımız tüm parayı at yarışında dünyanın en letarjik atlarına yatıracak, bir mucize eseri hepsinin galip gelişini de cohibalarımızı çekerken izleyecektik. sonrasını hatırlamıyor ya da tahmin edemiyorum, sahi, zaman ne biçim bi' şey.

her şey fazlasıyla çabuk bir şekilde değişiyor. bugün kafamı buna taktım. dostluklar eskiyor, hisler yitiyor, anılar hafızalardan siliniyor ve "değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi" lafı bile koca bir yalan galiba. değişim bile belli bir stabilite göstermeden hayatlarımızı şekillendiriyor. bu hengamede kendi bünyemizdeki ufak değişimler bile hoşumuza gidiyor, oysa farkında olmadığımız şey hayatımıza göre çok daha yavaş bir değişim içinde bulunduğumuz. öff, ne zaman ciddi olmak istesem ağzım istemsizce kulaklarıma varıyor, ciddileşme çabamı komik buluyorum.

öyle işte

25 Ekim 2009 Pazar

yılın en pis zamanı

Az önce telefonumun alarmıyla uyandım. Aslında kendisini dün kurmuştum ve kapatmayı unutmuş olmam sonucu bugün de mesai yapıyordu -DAAAAT DAAAT DAAAT DAAAAT, sıkıysa uyanma- ve bugün de düne göre bir saat geç kalkma lüksüne sahiptim. Tam her dış etkenler sonucu gereğinden erken bir saatte kalkmak zorunda kalan insan gibi, günümün geri kalanını asabi ve tahammülsüz bir şekilde geçirmeye hazırlanırken -ki bu şekilde uyanıyorsanız yatağın her tarafı terstir- imdadıma, beni bugün uyandırması için kurduğum dandik masa saatinin alarmı yetişti: DIIIT DIIIIT DIIIIIT DIIIT DIIIT

Biliyorum, biraz karışık oldu. Saatler geri alınmış işte. Benim için yılın bu zamanlarında en fazla kafa kurcalayan şey soğuk havaların gelip çatacak olması değil, saatlerin geri alınacak olmasıdır ve her yıl da "geri mi alınacak ileri mi şimdi yaa" sorusunu soranların de başında gelirim. Bir türlü öğrenemem ama konumuz bu değil şimdi. Bu yıl hiç haberim olmamıştı. Aslında merak ediyor olsam da, sorma gereği duymamıştım. Nasıl olsa saatlerin geri alınacağı o büyük gün geldiğinde tüm insanlar söz birliği etmişçesine aynı geyikleri çevirecekti. Lisede olsam bu doğru olurdu. "Yarın erkenden gelmeyin okula sakın, ehehehe"ler, "Saat kaçta alınıyormuş tam olarak geri"ler havalarda uçuşur, ertesi gün de kesin birileri -tüm uyarılara rağmen- erken gelip sınıfın dalga konusu olurdu. Haftaiçi olsa bu doğru olurdu. Üniversite geyiklerinin de liseden fazla bir farkı yok, biraz daha ağırbaşlı oluyorlar sadece. Ama saatleri haftasonu geri almak?! Nerede görülmüş böyle düşüncesizlik kuzum? a-aaaaa. Bizim de bir hayatımız var ama. Ben aylardır kışın gelmesini bunun için bekliyordum, diyorum! Büyük hayalkırıklığına uğradım.

Neyse, kalan sağlar bizimdir. Bakalım elimizde ne gibi geyikler kalmış konuyla alakalı olarak?
"Hava da çok erken kararıyo' artık be. Kış geldi mi ne?"
"Saatler geri alındı ya, ondan oldu aslında"
"Aslında saatler normale döndü şimdi, ondan yaz saati uygulaması diyorlar zaten"
"Bence hep yaz saati olsun, niye yapmıyorlar ki öyle?"
"Bak şimdi.. eööö.." (anlatır anlatır anlatır)

Ben çeviremediğim geyik muhabbetlerini geri istiyorum. Veya zararımın karşılanmasını. Psikolojik anlamda çöküş yaşadım. Depresyon belirtileri gösteriyorum an itibariyle. Vücudum serotonin üretmekten vazgeçti. Çok üzgünüm. Ühühühühü

24 Ekim 2009 Cumartesi

işaretçisiz kol saati


Gazetesinin dikizlenmesinde hoşlanmama gibi bazı insanlarda da saatine bakılıp saatinin öğrenilmesinden rahatsız olma durumu vardır sanki-evet ben de onlardan biriyim-.Bi buçuk sene önce takvim projesi için düşünürken saat yapsam nasıl birşey yaparım diye aklımdan geçirirken üzerinde rakam veya rakamsal düzeni hatırlatacak bir düzen bulunmayan bir saat olsun demiştim.sonra çözüm olarak aklıma "çeşitli sayıda ve büyüklükte ışıklar koymak" gelmişti şekildeki gibi. Sonra internette denk geldim ki japonlar zaten yapmış böyle bir aleti. Şerefsizim aklıma gelmişti serisine bir halka daha oldu kendileri.

pavlov'un köpeği


-ithaf ettim ben bunu birine ama-

yeni yeni başlangıçlar.....


Bu kaçıncı oldu gidiş dönüş ya da ara vermedir bilemem de bu sefer gerçekten dönmüş gibi hissediyorum. Bir sene geçmiş aradan. Kontrasakal'ın iki yazarının ömürlerinin yaklaşık olarak 20'de birine tekabül ettiğini düşünürsek bu bi sene aslında çok uzun bi ara olmuş onu farkettim. Belki de hayatlarımızda bi sürü şey değişti, belki de herşey aynı boktanlığını korudu. Ama yaşıyoruz işte ve göründüğü kadarıyla hala burdayız. He bu arada sanmayın ki bu iki yazar geçen sene derslerine abandı öküz gibi ortalama yaptı o yüzden burayı boşladı. İkisi de bildiğin sıçtı geçen sene. Bu sene de geçen senenin diyetini ödüyolar gibi bi nevi.

bir soru

blog'u yeniden hizmete (?) açma vaadiyle çeşitli yetkiler alan boşvernist'e sormak istiyorum: bu muydu yapacağın değişiklik? arka plan rengini siyah olarak değiştirdikten sonra gerisini boşverdin galiba, öyle değil mi, ha? hey adamım, sana bişey diyeyim mi, ha?! kahretsin, adamım! - moroff

-klik- on
-klik- off
-klik- on
-klik- off
-klik- on

hebele hebele düdüdüdüdüd

-klik- off

bi oynamayın şununla be öff

1,5 yıldan sonra bu siteye bir şey yazmak güzel, hâlâ yaşıyor olmak çok daha güzel