30 Ocak 2011 Pazar

kazık kadar olup da hâlâ öğrenemeyenlere

klasik olan yöntem "windsor" onu dipnot geçelim de bu niye anamızın babamızın bağladığı gibi olmuyo diye gelmeyin bize. ingiliz kraliyet ailesinden mi ne geliyomuş bu windsor asıl soyadları o muymuş bişimiş işte, meraklanan varsa araştırır benden bu kadar.

29 Ocak 2011 Cumartesi

children of men (2006)


clive owen'ın makam arabalı sahnesinde king crimson'dan "the court of the crimson king" girmesiyle birlikte; yaklaşık beş sene önce film vizyonda iken salonun kapısından "buna girmeyelim yıeaa" diyen arkadaşa uyup, daha sonra da izlemeyi hep erteleyip henüz izlediğim için kendime küfrettiren bir film oldu kendileri. aynı şekilde bi film daha vardı bak o da sonraya kalsın. neymiş arkadaşlara film seçtirmiyormuşuz.

görsellik konusunda filmin bir efsane olduğundan bahsetmem gerekiyor sanırım: görsellik derken efektler filan değil efendim, ışık kullanımıi kamera konumu gibi gibi. film boyunca duvar yazılarına dikkat edelimi de satır arasında vermiş olayım

clive owen'ı derailed'da olduğu gibi yine derbeder görmekteyiz fakat bu sefer derbederliğin dozajı daha fazla gibi alt resimde clive abimizin dedektöre girmeden cebinden çıkardıkları, zippo değil de clipper tercih ediyor oluşuyla gönüllerimizi fethetti zaten.

derken dikkati başka bir noktaya, sigara paketine çekmek istiyorum; çünkü filmde kahramanımızın sürekli içtiği sigara olan higham sigarası tarantino'nun "red apple"ı gibi gerçekte var olmayan dekor sigaralardanmış ilgilerinize bilgilerinize sunulur.

o kadar uzun uzun yazdım ama filmin konusundan da bahsetmemişim, neyse onu da zaten her yerden açıp okuyabilirsiniz ne gereği var şimdi benim tekrar etmemin bir de ekstra olarak bildiğim kadarıyla türkiye sınırları içerisinde herhangi bir tiyatro oyunu çıkmadı, dipnot geçmiş olayım eski sevgilileri yeni sevgililer bulmuş olan arkadaşlara =P

13th floor(1999)

ana karakterimizin -modellenmiş- dünyanın sonuna vardığı işbu sahne için severim bu filmi, her ne kadar yüzeysel kalan bir film olsa da: gerek konunun işlenişi, gerek çekimlerin "elimizdeki bütçe bu kadardı abi, para vardı da biz mi çekmedik daha iyisini" diye bas bas bağırması...

"simülasyon ve simülakra kavramları üzerinden çok iyi bir temelle çıkıp da o geliştirmelerde zayıf kalınmış bir fikre sahip gibi gibi geldi bana film" demeden de geçilmez şimdi. sonra "belki bi gün ben de dünyanın sonuna varıp aslında her şeyin bilgisayar programında yapılmış bi kaç milyonlarca-milyarlarca-trilyonlarca modelden ibaret olduğunu anlarım" düşüncesi kafamın bi yanında dönüp durur şu film izlendiğinden beri.

16 Ocak 2011 Pazar

birdy(1984) ve bir tesadüf

bu sefer izlemediğim bir film hakkında bir yazıyla karşı karşıya kalacaksınız baştan uyarıyorum.

işbu birdy adlı 1984 yapımı filmi izlenecek filmler listeme eklenmiş olup da uzun süredir izlemeye fırsat bulamadığım bir film olmakla beraber izlememiş olduğum hâlde film isteyen arkadaşlarıma çekinmeden önermekte olduğum film idi. taa ki, bu akşam karşılaşmış olduğum duruma kadar:

filmi önerdiğim arkadaşlarımdan biri şehir tiyatroları sayfasına bakarken, aynı senaryodan bir adet oyunun mevcut olduğunu görüp, tam o sırada kafasında "aa boşvernistle buna gitsek ya" düşüncesini gezindirirkene anlamsız anlamsız oyundan kareler kısmına bakmak suretiyle o vurucu noktayı yakalar: kendisinin eski sevgilisinin yeni sevgilisi tiyatrodaki oyunda rol almaktadır.

boşvernist olarak yine şanssız bir tesadüfe sebebiyet vermenin acısını yaşar iken bi anda saçma tesadüfler yaratacak ortamı hazırlamak, hazırlanmasına katkıda bulunmak benim özel bi yeteneğim mi diye de düşünmeye başlamadım değil. kırılması gereken noktalarda hep yanlış tarafa kırılmış bi hayata sahip biri olarak, çevremdekileri de etkilemeye başladığımı düşünmek hoşuma pek gitmiyor gibi:

belki artık insanlara önerilerde bulunmayı bırakmalıyım,
belki de hepsi sadece kötü şanstan ibaretti...

sonuç olarak aslına bakılırsa tesadüfler kötü olsa da iyi olsa da çoğu zaman komik gelmiştir bana diyeyim ve daha sonra "tesadüfler" konulu bir post için bunu yarım bırakıp da susayım.

10 Ocak 2011 Pazartesi

3 Ocak 2011 Pazartesi

total recall (1990)


90'ların ortalarında Show TV'nin fazlaca vermesinden ötürü tırt film sandığım işbu filmi yıllar sonra tam olarak izleyince içimde Paul Verhoeven abime bir özür isteği belirdi. benim gibi önceden tırt film sanıp da izlemeyen insanlar için uyarı olsun bu da, kendisinden sonra gelen birkaç iyi filmi(hap sahnesi: matrix, hafıza silme: eternal sunshine of the spotless mind) etkilemiş, güzel bir filmdir efendim; izleyiniz, izletiniz.

konusu ya da özeti: insanlara gerçekçi rüya deneyimleri satan bir şirkete başvuran gayet sıradan bi işte çalışan abimizin başına gelenleri anlatır. senaryonun kesinlikler üzerine oturtulduğunu söyleyemeyiz, izleyenin yorumuna kalmış bir gerçek-rüya algısı mevcuttur.

dipnot: işbu kafa bölünme resmi filmle ilgili aklımda eskiden beri en yerleşmiş sahne olduğu için konmuştur.

kafka (1991)

yer yer Kafka'nın eserlerinden yer yer Kafka ile ilgili şehir efsanelerinden beslenen bu filmin kafkaeskliğin gerektirdiklerini yerine getirdiğini söylemek izlemeye niyeti olan insanları teşvik için yeterli olacaktır sanırım: üstü kapalı bi ilerleyiş, bilinmezlikler, mutlu sona ulaşır gibi olup aslında ulaşamama...