24 Mayıs 2012 Perşembe

yeşil çam

(çok uzun zaman oldu. aslında özür dileyesim yok. süre zarfıyla alakalı herhangi bir vaatte bulunmuş değilim. daha da önemlisi, elimde değildi. nazal dekonjestan var, ama yazar dekonjestanı yok. kısacası tıkanırsanız modern tıbbın elinden bir şey gelmiyor. "git azıcık upper al, ginkgo al, tekrar dene" diyorlar insana. en azından ben kendime öyle dedim. o kadar yıl boşuna mı okuduk? cıkcıkcık. nedir? yazı. evet. buyrun.)

ormandan kestik çamı. çünkü... işte. süsleyip püsledik bir güzel. neden?.. bilmiyorum. canımıza susamış olmalıydık. çamı saksıya, saksıyı yunus abinin masasının kenarına, kıçımızı diken üstüne koyup beklemeye başladık. sinirli adamdı yunus abi. bakışları sert, solu çok tersti. tasvip etmezdi böyle haysiyetsiz, hayasız davranışları. yemekhanede yemek yiyordu o sırada. yedikleriyle adeta savaş verirdi yunus abi. çatalından kaçabilen pirinç tanesine, kaşığından paçayı sıyırabilen çorba yudumuna rastlanmamıştı. o gün de kuşbaşı dilinmiş tavuk göğsü parçalarıydı bir bir salavat getiren. yunus abinin çatalı mızrak gibi saplanıyordu göğüslerine. ne zaman ki her biri cehennemin dibini boyladı, abimiz de yorgun ama mağrur tavırlarla sandalyesinden kalktı ve o sırada midelerinde uçuşan kelebekleri avlamakla meşgul olan bizlere doğru yol aldı. çamı görmesiyle yaygarayı koparması bir oldu:

"KİM KOYDU LAN BUNU BURAYA? SİKTİMİNİN ÇAM AĞACI. MAKARAYA MI ALIYOSUNUZ LAN BENİ? BÖYLE İBNELİK YAPILIR MI LAN?!"

gülümsemeye başladık. bıyık altından. sonra birimiz kıkırdadı. alenen gülmeye, kahkahalar atmaya, kısacası sesimizi duyurmaya cesaretimiz yoktu sanırım. yine de yoktu keyfimize diyecek.

"AMARİGAN UŞAKLARI. HIRİSTİYAN KÖPEKLER! BULUCAM OLUM BUNU YAPANI! BULUCAM ULAN!"

pekala, bu kadarı da fazlaydı. masayı yumruklamaya başlamıştı bizimki. çok ileri gitmiştik belki de. yine de kimseden çıt çıkmadığını idrak etmesinin ardından anlamsız bir sükunete gark oldu ve yüksek yerlerden kendisine birkaç dakikalığına ödünç verildiğine kanaat getirdiğim peygamber sabrıyla, yeni ağaççığındaki her bir süsü nazikçe sökmeye başladı. bu batısızlaştırma eylemi ve abimizi içine soktuğu misyoner deyyuslara en güzel cevabı verdiği delüzyonu nihayet son bulup kendisini tekrar üç-beş kendini bilmeze maskara olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakınca, anlamsız bir biçimde söylenmeye- söylenmek ne kelime; düpedüz sayıklamaya başladı kültürümüzün varisi ve (ona ne şüphe ki!) murisi. mırıldanmalarını sürdürüp saksısı elinde, dış kapıyı aralarken, bizse kahkaha atma fikrini çoktan unutmuş, şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk. o dışarıda adım adım yavrusunu ekeceği bir yer bulmaya çalışırken, ben de gözlerimi diktiğim formika masanın desenlerinde pişmanlığımı boğmak istedim... yapamadım...

17 Mayıs 2012 Perşembe

krokodil yahut filmin sonuna sarış, kestirmeden varış

krokodiller gündüzleri uyur. zamanlarının çoğunu suda geçirirler. yaşamlarının ilk altı ayında evresinde yalnızca anne sütüyle böcekler, salyangozlar, kabuklular (midye tava) ve iribaşlarla beslenirler. ergenliğin ardındansa balık etinin ve memelilerin hastası olurlar. bu son kısım başka bir canlıyı andırdı sanki. yeri gelmişken, penisleri yalnızca birkaç santim uzunluğundadır. yeri gelmişken, beyinleri ortalama 11 gramdır. erkekleri, dişilerinden daha iridir. kalpleri dört gözlü, derileri pulludur. bizi de bu son kısım ilgilendiriyor.

rusya'da eroin ithalatı, genellikle afganistan üzerinden yürütülüyor. afganistan'ın vaziyeti ezelden beri çetrefilli olduğundan (facebook'ta ilişki durumunu it's complicated yapmış. türkiye'ninki? single), üstelik bu karmaşa ve kargaşa son yıllarda tavan yaptığından morfin üretimi, haliyle de eroin eldesi sekteye uğradı. artan talebin karşılanamadığı her pazarda olduğu gibi uyuşturucu sektöründe de ibre alternatiflere kaydı ve tanrıyı oynayan birileri krokodil'i yarattı.

krokodil: cehenneme gidiş biletiniz! içindekiler: iyot, çakmak gazı, endüstriyel temizlik yağı, boya inceltici, hidroklorik asit, kodein ve (nihayet) dezomorfin. anlayacağınız üzere, krokodil sokak satıcısından tedarik edebileceğiniz "ot," walter white'ın ürettiği "crystal," üçüncü sınıf diskoda elinize tutuşturulan "ex," aynı diskonun barında içkinize atılan "roş" kadar saf değil. haliyle opiyatlarınkilerin haricinde alengirli yan etkilerin de pençesine sürüklüyor kullanıcılarını. bunların en ciddisiyse karışıma ismini bahşeden, müptelaların bilhassa kol ve bacaklarını çürüten doku hasarı. bu öylesine ağır bir durum ki; kullanıcıların derileri siyaha dönüyor, eriyor, etleri kemiklerini açıkta bırakıncaya dek kayboluyor, kangrenler meydana geliyor, kişi zombiye dönüyor. fakat müptela öylesine güçlü ki, kişinin kendi yok oluşuna tanıklık etmek haricinde bir seçeneği kalmıyor. krokodilleşme süreci yaşamla ölüm arasında işleyen bir yürüyen merdiven gibi; ve herkesin bildiği gibi yürüyen merdivenin ortasında fikir değiştiremezsiniz.

çılgınlığın boyutlarını ortaya koyması açısından; rusya'da bir milyona yakın krokodil kullanıcısı var. krokodil eroinden üç kat daha ucuz ve on kat daha tesirli; ki eroinin kendisi de epeyce müessir bir uyuşturucu. krokodil kullanmaya başlayan kişinin maksimum yaşam beklentisi üç yıl.

bu blog için bile ağır olabileceği düşüncesiyle, resim eklemekten çekindim.  vazgeçtim, linklerde resimler mevcut. yine de kendilerine yalnızca, midenizin kaldırabileceğine inanıyorsanız göz atın:

[1][2][3][4][5][6][7][8]

4 Mayıs 2012 Cuma

sinekleri satışa koymak




Yaşlı adam sinek satıyordu. günün en işlek saati olması gereken şu vakitte, girdiğim dükkandaki boşluğu en iyi bu şekilde tanımlayabilirdim.

içeride biraz fazla dolaşmıştım. bir şeyleri bulamıyormuşum gibi yaparken yaşlı adamı incelemekteydim aslında uzaktan uzağa: bu sinek satma işini normal bir şey olarak karşılamaktan çok, garip olduğunun farkında fakat umursamaz vaziyetteydi, aslında zihnen ölmüş sadece üzerinde yaşam sürdüğü vücuda vekalet ediyor gibiydi. vekaleti ondan birinin alacağı gün de pek uzak durmuyor gibiydi esasında. güneşin saçlarının tepesi açıkları ışıl ışıl parlattığı şu saatte rakı demlenmeye başlamanın başka bir açıklaması olamazdı.

rakıda bir fondip, bir yavaş yavaş yudum şeklinde gittiğini farkedecek kadar dükkanda oyalandım. "sarhoş olmamı bekleyip de kitapları ucuza kapatacağını sanıyorsan yanılıyorsun delikanlı" dedi. gülümsedim. gülümsememi hoş karşılamış olacak ki "buyurmaz mısın" dedi. oturdum, yapacak bir şeyim yoktu, böyle bir dayıdan gelen teklif reddedilemezdi; suratındaki her bir kırışık ilginç bir öyküye aitmiş gibi geliyordu -kaldı ki rakı tekliflerini pek reddedebilecek iradeye hayatımın şu gününe kadar ulaşamamıştım; çünkü rakı, içenin içindeki ilginç hikayeleri dışarı çağıran teşvik edici bir fısıltı gibiydi kulaklarda-. çektim tabureyi oturdum, bir çok şeyden konuştuk: krallardan ve soytarılardan, küçük ve can sıkıcı şeylerden, onun yanında en büyük konulardan da bahsettik. konulardan bazıları çıkmaz sokaklar gibiydi, devam edip vakit harcamak yerine geri dönmeyi tercih ettik. sustuk biraz, çok sustuk, sonra toptan sustuk.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

ürün siteleri & yorumları

bu pejmürdelik için kusuruma bakmayın, ama dayanamadım.

"böyle saçma ürünleri kullanacağınıza iphone alın üç yıldır iphone kullanıyorum süper" - 1/5

"ben hiç kullanmadım ama şarjı çabuk bitiyo diyolar" - 1/5

"kendisinden beklediğim herşeyi yaptı diyebilirim kusursuz denebilir" - 3/5

"hiçbir eksiği yok, mükemmel." - 4/5

"iki yıldır her şey harika gidiyordu, derken bir gün yere düşürdüm ve garanti kapsamına girmediğini söylediler." - 1/5

"aslında satınalmadım ben bunu AHAHAHAH" - 1/5

"götüme benziyo." - 5/5

"KAÇ HAFTADIR BEKLİYORUM ADRESİME ULAŞMADI" - 5/5

"lütfen bu modelden daha fazla getirin stoğu bitmiş diyo" - 1/5

"bilgisayarımla uyumlu değildi" - 1/5

"sivilcelerime iyi geleceği söylendi. kullanmaya başladım, ama üç hafta sonra yeni sivilcem çıktı??" - 1/5

"doktorum bu markanın ürünlerini sakın kullanma dedi." - 1/5

"bu gibi ürünlerde bi ton kimyasal oluyor içine ne koydukları bile belli değil arkadaşlar sağlığınıza düşkünseniz almayın kanser olmaya meraklıysanız alın derim" - 1/5

"SÜTLERİN İÇİNDE ANTİBİYOTİK VAR VE BU GERÇEĞİ BİZDEN SAKLIYORLAR .BU ÜRÜNÜN İÇİNDE HİNDİSTAN CEVİZİ SÜTÜ VAR DİKKAT EDELİM" - 2/5

"sitrik asit (e 330 kod adlı) ve askorbik asit (e 300 kod adlı) çok zararlı maddeler bunları soframızdan uzak tutalım" - 2/5

"ALLAH MARANKİ HOCADAN RAZI OLSUN" - 5/5