

9 Mayıs 2011 Pazartesi
24 Mart 2011 Perşembe
tik-tak--tik-tak--tik-tak

uykuyla gönderilmeye çalışılan zamanlar,
sen onu kovmaya çabalarken, umursamazca duran zamanlar,
akıp gitme yetisini kaybetmiş, umarsız zamanlar...
aslında zamanın hızı biraz da belki hayatın nasıl gittiğini gösteren bize, bir şeyler iyi giderken 05:44:32'den 05:44:33'e geçişinin aslında 1 saniyeden fazla tuttuğu iddiasında bulunasın gelmez ki hiçbir zaman, hem saate baktığı mı vardır insan kafası rahatken.
oysa ki sıkkın giden bir gün öyle midir: o gün durmuş saate bakarken, bir saniyenin kendi içinde bir sürü bir sürü saniyelere bölündüğünü hisseder,hepsini tek tek sayarsın kafanda, toplamları bir saniyedir ama matematik hiç yanılmaz mı ki?
21 Ağustos 2010 Cumartesi
Vertigo

“düşünemeyen değil, düşünülemeyen olmak istiyorum” dedim. düşünme kabiliyetimi de kendimi düşünmek için kullanmayacaktım yoksa bu beni düşünülemezlikten çıkarırdı. ancak bu şekilde varlığım yok olabilirdi ya da maddesel varlığımın –en azından kendim tarafından- yok sayılabilmesi mümkün olabilirdi. istediğim şey o kadar da imkansız mıydı? bilemedim.
ben; bugün, olmamak istedim sadece. bugünü silmek değildi amacım, bugün varlığını sürdürürse sürdürsün; umurumda değildi. bugünle bir alıp veremediğim de yoktu açıkçası, kendimle de pek sorunum yoktu; güya. biraz şanssızlıktı belki bu isteği doğuran; ama bugünün içinde herhangi bir şanssızlık belirtisinin varlığından da söz edemezdim ki.
bugünden geri olan günlere bakmak istedim: onlar da günün bugün hâlinde oldukları zaman sorun yaratabiliyorlardı. geriye düşen bir hâl aldıklarında seviliyorlardı, en azından bugüne kadar sevilmişlerdi. gelmeyi bekleyen günler de aynı hâle düştüklerinde sevilecek gibiydiler: tutunmayı sağlayan da buydu.
belki de bu bir çeşit vertigoydu: dikeyde değil de, yatayda ve zamana karşı olan. ya da ya da yanlış bir yaklaşımım vardı, hem de büyükçeydi bu yanlış: zaman, -belki de sadece benim için- yatayda değil de dikeyde ilerleyen bir şeydi, algılayabildiğimden tanımlayabildiğim buydu. acaba ben toptan yanlıştım da, vertigonun doğrultusu mu yoktu?
4 Kasım 2009 Çarşamba
daha ciddimsi bi yazı sanki bu ama du' bakalım
her şey fazlasıyla çabuk bir şekilde değişiyor. bugün kafamı buna taktım. dostluklar eskiyor, hisler yitiyor, anılar hafızalardan siliniyor ve "değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi" lafı bile koca bir yalan galiba. değişim bile belli bir stabilite göstermeden hayatlarımızı şekillendiriyor. bu hengamede kendi bünyemizdeki ufak değişimler bile hoşumuza gidiyor, oysa farkında olmadığımız şey hayatımıza göre çok daha yavaş bir değişim içinde bulunduğumuz. öff, ne zaman ciddi olmak istesem ağzım istemsizce kulaklarıma varıyor, ciddileşme çabamı komik buluyorum.
öyle işte
25 Ekim 2009 Pazar
yılın en pis zamanı
Biliyorum, biraz karışık oldu. Saatler geri alınmış işte. Benim için yılın bu zamanlarında en fazla kafa kurcalayan şey soğuk havaların gelip çatacak olması değil, saatlerin geri alınacak olmasıdır ve her yıl da "geri mi alınacak ileri mi şimdi yaa" sorusunu soranların de başında gelirim. Bir türlü öğrenemem ama konumuz bu değil şimdi. Bu yıl hiç haberim olmamıştı. Aslında merak ediyor olsam da, sorma gereği duymamıştım. Nasıl olsa saatlerin geri alınacağı o büyük gün geldiğinde tüm insanlar söz birliği etmişçesine aynı geyikleri çevirecekti. Lisede olsam bu doğru olurdu. "Yarın erkenden gelmeyin okula sakın, ehehehe"ler, "Saat kaçta alınıyormuş tam olarak geri"ler havalarda uçuşur, ertesi gün de kesin birileri -tüm uyarılara rağmen- erken gelip sınıfın dalga konusu olurdu. Haftaiçi olsa bu doğru olurdu. Üniversite geyiklerinin de liseden fazla bir farkı yok, biraz daha ağırbaşlı oluyorlar sadece. Ama saatleri haftasonu geri almak?! Nerede görülmüş böyle düşüncesizlik kuzum? a-aaaaa. Bizim de bir hayatımız var ama. Ben aylardır kışın gelmesini bunun için bekliyordum, diyorum! Büyük hayalkırıklığına uğradım.
Neyse, kalan sağlar bizimdir. Bakalım elimizde ne gibi geyikler kalmış konuyla alakalı olarak?
"Hava da çok erken kararıyo' artık be. Kış geldi mi ne?"
"Saatler geri alındı ya, ondan oldu aslında"
"Aslında saatler normale döndü şimdi, ondan yaz saati uygulaması diyorlar zaten"
"Bence hep yaz saati olsun, niye yapmıyorlar ki öyle?"
"Bak şimdi.. eööö.." (anlatır anlatır anlatır)
Ben çeviremediğim geyik muhabbetlerini geri istiyorum. Veya zararımın karşılanmasını. Psikolojik anlamda çöküş yaşadım. Depresyon belirtileri gösteriyorum an itibariyle. Vücudum serotonin üretmekten vazgeçti. Çok üzgünüm. Ühühühühü
30 Eylül 2008 Salı
2002? 2100?

2 akşam önce saat 9 suları kurstan çıkıp eve süzülürkene bir büfenin üstünde yer alan yanlış ayarlanmış saat ruh halimin içine etti sanırsam.hatırlıyorum saat 9 falandı aslında 21:02 gibi bişidi hatta benim 7 dakika ileri olan saatime göre mi yoksa gerçek zamana göre mi?o kısmından pek emin değilim ama ey sevgili okuyucu(moroff ile benden başkası varsa tabii).büfenin üstündeki dijital saatte 2002 yazmaktaydı yüksek ihtimalle bi saat kadar geri idi(yüksek ihtimal falan deil gerçekten öyleydi aslında ertesi gün bi daha bakmıştım 1824 idi doğru zaman 7 yi geçmişkene)
o an 2002'yi görünce birden fışınk diye 2002 yılında olsak nasıl olur ya da ne güzel olur dedim kendi kendime gayet manyakça,sonra zaten 2002deyiz be olm diye düşünmeye başladım aa evet 2002 deyiz.bi yandan kulaklığımdan gelen sesin yanında olmasını istediği,eksikliğini derinden hissettiği sarhoşluk duygusu...
onun ertesi akşam ya da bi akşam öncesi günümüz zamanından yine bi yanlış ayarlanmış dijital toplum saati(yeni bi endüstriyel ürün kavramı,tanımını ben yapmış oldum heyt be) yine ben...
bu sefer kahraman saatimiz yarım saat kadar geri düz hesap 2100 göstermekte,yine abuk subuk düşüncelerdeyim.lan olm 2100e kadar yaşasam ne farkeder ki mutlu olmam ulan 2100den 100yaşını devirmiş böle kart keh keh peh peh diye konuşan bi dedeye dönüşmüşüm ama teknoloji olmuş her bi taraf böle herşeyi fazla ileri ben yaşlanmışım geride kalmışım tek fazlalık benmişim gibi geldi