5 Ocak 2012 Perşembe

the '59 sound


(bir albüm kritiğine en yaklaştığım yazı bu olacak sanırım)

the gaslight anthem ve 2006 çıkışlı albümleri the '59 sound üzerinde iki satır bir şeyler karalamaya birkaç defa niyetlendim; çünkü upuzun süredir ilk kez bir albüm beni böylesine etkilemişti. her defasında yazarken albümü dinlememin daha uygun olacağına hükmedip play tuşuna bastım. neden sonra kendimi müziğe kapılmış ve tek bir cümle dahi yazamamış halde buldum. dediğim gibi, defalarca tekrarlandı bu. rinse and repeat.

grup üyelerinin geçmişe duydukları iptila derecesindeki özlem, kaçan fırsatlar, eski aşklar, şimdi esamesi okunmayan tonla yer, eser, insan, alışkanlık... şarkılarında öylesine yoğun bir şekilde hissediliyor ki; çok eski zamanlarda bir yolculuğa çıktıkları ve albümün de bu gizemli yolculuğu dünyaya duyurma maksadıyla, bir görev bilinciyle ortaya konduğu hissine kapılıyor insan. üstelik bu düşkünlükleri; edebiyat, sinema ve elbette müzik dünyasının klasiklerine yaptıkları binbir gönderme sayesinde daha canlı renklerle hayat buluyor tablolarında. albümün dinlemeye doyamadığım açılış şarkısı great expectations, ismini bir charles dickens romanından alıyor örneğin. geçmiş bağımlılığının tavan yaptığı here's looking at you kid; hatırlayacağınız ya da hatırlamayacağınız üzere vurucu bir casablanca quote'u... yine bob dylan'a, tom waits'e, bruce springsteen'e, sam cooke'a... öyle göndermeler var ki, her birini tespit edeyim derken, karmaşık düşünceler içerisinde kalakalıyor insan. bütün bunlara sürükleyici bir sound ve brian fallon'un springsteenesque vokalini de ekleyince, ortaya çıkan karışım da tadından yenmiyor.

9/10

(dedim ya geçmiş hasreti diye; sanırım bu albümün beni bu denli cezbetmesindeki en büyük pay, onda kendimden bir şeyler bulabilmiş olmam. çünkü grubun ses dalgalarıyla yaymaya çalıştığı bu duygudurum, uzun bir süredir takıntılı bir şekilde hem dünyaya, hem de kendisine ait olan geçmişi bir yandan da hasret duyarak çözümlemeye ve özümsemeye çalışan beni, şu adı konamayan "sadece bana oluyor galiba..." hissiyatından kurtardı. sanırım tıpkı risk ve ateşli hastalıkta yaşanan orantısız hacim hissi gibi bu da, üzerinde paragraflarca yazı yazabileceğim, fakat bir başkasının çıkıp iki satırla benden çok daha isabetli bir şekilde özetleyebileceği bir konu)

(sonunda ciddi bir yazı yazdım. kendimi kutlarım. hebele hübele.)