tespit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tespit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Eylül 2011 Cumartesi

neden ekşi sözlük okumuyorum?



harika.

bu, ekşi sözlüğü keşfettiğimde verdiğim tepki değildi, ama siz öyle sayabilirsiniz. çünkü kendisini keşfettiğimde şimdilerde eşek statüsüne erişmiş çokça başkaları gibi ben de bir ergendim. hayatı en iyi kendisinin bildiğini sanan bir ergen. yaşıtlarından üstünmüş gibi hisseden bir ergen. bulabildiği her fırsatı bir asabiyet ve asilik gösterisine çevirmeye programlanmış bir velet. herhangi bir 13-15 yaşlarındaki, salak çocuk. olabildiğine sıradan. belki de değil. buna kendisinin karar vermesi çok güç.

öyle sayabilirsiniz; çünkü ergenlerin kendilerini ifade ediş biçimleri -genellikle- çok sağlıklı ya da isabetli olmaz. dolayısıyla vermem gereken tepki "harika"yken; ağzımdan çıkan sözcük, güney afrika'nın başkentinin bir varyasyonu olabilir (bu arada, evet, izmir'de malum isimde bir hamburgerci var).

sanırım 8-9 yıl geçmiş üzerinden (buraya bakılırsa 9) ve o süreden beri karakterimle ilgili (neyse ki) çok şey değişti. bunun bir kısmını da işte bu siteye borçluyum. sol frame'de gezinmek, bkz.ları kovalamak, rastgele bilgiler edinmek, hayatla ilgili çıkarımlar yapmak (sonraları birçoğunun doğru olduğunu gördüm), iyi-kötü bir mizah anlayışı edinmek (anti-fatih solmaz, pro-cenk & erdem*) ve hatta yazarların karakter tahlillerini yapmaya çalışmak. yalnızca sitenin isminden sour times & portishead'i keşfedişim bile bir milattır, mihenk taşıdır, felsefe taşıdır, taş'tır be; taşşşş

öhöm. sitenin tarihçesini burada uzun uzun anlatma niyetinde değilim. hele nesillerarası savaşları, yazar alım süreçlerinin verdiği sıkıntıları, yönetim-yazar zıtlaşmalarını... hiç değil. bir şeyler oldu. bir dönüşüm yaşandı ve bugünkü duruma gelindi. şikayetim statüko üzerine zaten.

açıklamalarımı maddeler halinde yapmayı seviyorum; öyleyse başlayayım.

NEDEN?

1. derdini küfretmeden anlatamayan (hoş, küfrederek de anlatamayan) futbol fanatiklerinin; mahalle kahvesi için bile uygunsuz kaçan üsluplarıyla entry kusmaları yüzünden:

BAZI OROSPU ÇOCUKLARININ GÖTÜNE GİREN TRANSFER. BUKALEMUNSPORLULARI HER FIRSATTA SİKEN ADAM GİBİ ADAM. BELLİ Kİ ZAMANINDA BİRİLERİNİN ANASINA SOKUP SOKUP ÇIKARAN EFSANE.

2. bkz manyaklığı yüzünden:

ilk entry bir şeyler anlatmaya çalışır. sonraki 43 entry sağa sola verilen bkz.larla doludur, öyle ki insan bunları takip etmeye kalksa boynu tutulur, kireçlenir, ağrır, başına gelmedik kalmaz. 45. entry'de birisi bir şeyler karalar, o da iki satır. hepsi bu.

3. inci sözlük özentiliği yüzünden:

inci sözlük bambaşka bir yazı konusu olsa da, o konsepti ekşi sözlüğe taşıma çabalarının kaliteyi düşürdüğü su götürmez bir gerçek.

4. "içerik başlıkla uyumlu değil"in puf olması yüzünden:

atılma nedenini bir türlü anlamadığım ve kimseciklerin de sorgulamamasına şaşırdığım bu adım, sözlüğü iki açıdan kötüleştirdi. ama önce ne olduğunu anlatmaya çalışayım dilim döndüğünce:

önceleri, "tanım" yapan bir entry'nin gerçekten de başlığı oluşturan kavramı tanımlaması gerekiyordu. bu kuralın yürürlükten kaldırılması sonucundaysa bu kavramın üç aşağı beş yukarısındaki herhangi bir şeyi tanımlamak yeterli oldu.

başlığımız "şirin baba'yı cırcır eden şirin çilekleri" olsun mesela. şunlar da entrylerimiz:
  1. diğer şirinlerin temkinli davranıp çok yememesi gereken çilekler.
  2. şirin baba'nın ikide bir "haydi şirinlerim, biraz daha kaka şirinleyelim" demesiyle ayyuka çıkan olay.
  3. kahveye abanması gereken baba. olsun, ne olursa olsun o bizim babamızdır, gerekirse gargamel'in şatosunun penceresinden içeri sıçması sağlanmalıdır.
  4.  "imam osurur, cemaat sıçar" sözünden hareketle tüm şirinler köyünü bok götürmesiyle sonuçlanacak talihsiz durum.
bu kural kalkmadan önce, yalnızca ilk entry sözlük diliyle legal olurdu. bu kural kalktığından beriyse sözkonusu başlık altında şirin çileklerinden hareketle hububat fiyatlarını tanımlasanız dahi kimse kalkıp da size "nörüyon yigenim" demez, diyemez. tam anlamıyla deli cevat'ın entry girebilmesi için tasarlanmış.

bu hamle sonucunda, ilk olarak; bir başlığın altına dizilmiş entrylerin birbiriyle uyumu tamamıyla bozuldu. sıralı entrylere tam bir kaos havası hakim. bir konu hakkında bilgi edineyim, deyip de başlığını okumak artık eski keyfini vermiyor.

ikincisi; bu kuralın ortadan kalkması yazarları pek bir özensizleştirdi. "osur osur ipe diz" düsturlu entryler daha rahatça girilmeye başladı, çünkü denetleyici mekanizmanın yetkinliği kısıtlandı. bu kuralın ihlal edildiği entryler çoğunlukla, yazılmadan önce başlığın bile zihinde bir kez hazmedilmediği, bodoslama girilenler oluyordu çünkü. düzen kaybetti, itinasız yazarlar kazandı.

* şimdilerde sözlüğün favori mizahçıları değişti tabi; önceden böyleydi tey tey tey

4 Kasım 2009 Çarşamba

daha ciddimsi bi yazı sanki bu ama du' bakalım

yazık bu bloga yav, üzülüyorum yani. bi' doğrulatamadı belini. oysaki ne güzel şeyler yazacaktık buralara, okunacaktı, yorumlanacaktı, alevli tartışmalar dönecekti, üstünden para kazanıp dünyayı ele geçirecek ya da bahis oynayacaktık. bahis, evet; buradan kazanacağımız tüm parayı at yarışında dünyanın en letarjik atlarına yatıracak, bir mucize eseri hepsinin galip gelişini de cohibalarımızı çekerken izleyecektik. sonrasını hatırlamıyor ya da tahmin edemiyorum, sahi, zaman ne biçim bi' şey.

her şey fazlasıyla çabuk bir şekilde değişiyor. bugün kafamı buna taktım. dostluklar eskiyor, hisler yitiyor, anılar hafızalardan siliniyor ve "değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi" lafı bile koca bir yalan galiba. değişim bile belli bir stabilite göstermeden hayatlarımızı şekillendiriyor. bu hengamede kendi bünyemizdeki ufak değişimler bile hoşumuza gidiyor, oysa farkında olmadığımız şey hayatımıza göre çok daha yavaş bir değişim içinde bulunduğumuz. öff, ne zaman ciddi olmak istesem ağzım istemsizce kulaklarıma varıyor, ciddileşme çabamı komik buluyorum.

öyle işte

25 Ekim 2009 Pazar

yılın en pis zamanı

Az önce telefonumun alarmıyla uyandım. Aslında kendisini dün kurmuştum ve kapatmayı unutmuş olmam sonucu bugün de mesai yapıyordu -DAAAAT DAAAT DAAAT DAAAAT, sıkıysa uyanma- ve bugün de düne göre bir saat geç kalkma lüksüne sahiptim. Tam her dış etkenler sonucu gereğinden erken bir saatte kalkmak zorunda kalan insan gibi, günümün geri kalanını asabi ve tahammülsüz bir şekilde geçirmeye hazırlanırken -ki bu şekilde uyanıyorsanız yatağın her tarafı terstir- imdadıma, beni bugün uyandırması için kurduğum dandik masa saatinin alarmı yetişti: DIIIT DIIIIT DIIIIIT DIIIT DIIIT

Biliyorum, biraz karışık oldu. Saatler geri alınmış işte. Benim için yılın bu zamanlarında en fazla kafa kurcalayan şey soğuk havaların gelip çatacak olması değil, saatlerin geri alınacak olmasıdır ve her yıl da "geri mi alınacak ileri mi şimdi yaa" sorusunu soranların de başında gelirim. Bir türlü öğrenemem ama konumuz bu değil şimdi. Bu yıl hiç haberim olmamıştı. Aslında merak ediyor olsam da, sorma gereği duymamıştım. Nasıl olsa saatlerin geri alınacağı o büyük gün geldiğinde tüm insanlar söz birliği etmişçesine aynı geyikleri çevirecekti. Lisede olsam bu doğru olurdu. "Yarın erkenden gelmeyin okula sakın, ehehehe"ler, "Saat kaçta alınıyormuş tam olarak geri"ler havalarda uçuşur, ertesi gün de kesin birileri -tüm uyarılara rağmen- erken gelip sınıfın dalga konusu olurdu. Haftaiçi olsa bu doğru olurdu. Üniversite geyiklerinin de liseden fazla bir farkı yok, biraz daha ağırbaşlı oluyorlar sadece. Ama saatleri haftasonu geri almak?! Nerede görülmüş böyle düşüncesizlik kuzum? a-aaaaa. Bizim de bir hayatımız var ama. Ben aylardır kışın gelmesini bunun için bekliyordum, diyorum! Büyük hayalkırıklığına uğradım.

Neyse, kalan sağlar bizimdir. Bakalım elimizde ne gibi geyikler kalmış konuyla alakalı olarak?
"Hava da çok erken kararıyo' artık be. Kış geldi mi ne?"
"Saatler geri alındı ya, ondan oldu aslında"
"Aslında saatler normale döndü şimdi, ondan yaz saati uygulaması diyorlar zaten"
"Bence hep yaz saati olsun, niye yapmıyorlar ki öyle?"
"Bak şimdi.. eööö.." (anlatır anlatır anlatır)

Ben çeviremediğim geyik muhabbetlerini geri istiyorum. Veya zararımın karşılanmasını. Psikolojik anlamda çöküş yaşadım. Depresyon belirtileri gösteriyorum an itibariyle. Vücudum serotonin üretmekten vazgeçti. Çok üzgünüm. Ühühühühü

29 Ekim 2008 Çarşamba

oyuncak kedi

evet, işte burdayız! zaten hiçbi' yere kaybolmadık... (zamanında başlangıcını bile doğru dürüst yapamadığımız bu blog'a neden geri dönmüş bir efsane havası vermeye çalıştığımı bilmiyorum ve galiba bu kurabileceğim en uzun cümleydi)

bu aralar beyazıt'ta sürekli oyuncak kedilerle karşılaşıyorum. miyavlamaları gerçek kedilerinkinden daha gerçekçi. birkaç aylık kedi büyüklüğündeler, yürüyüşleriyse felçli kedileri andırıyor. hiç felçli kedi görmedim.

özellikle sabahın köründe okula giderken bunların seslerini duymak hiç çekilmiyor. uykusuzluk, stres ve bu gibi şeylerin yanında miyavlamalar iyi gitmiyor. peki her sabah "aa? bir sürü kedi? ama nerdeler ki?" diye şaşkın şaşkın etrafıma bakıp da her sabah aynı manzarayla karşılaşmama ve sinir olmama ne demeli?

bir öğle vakti gittim, fiyatını sordum, "beş yetele" dedi adam, yüzündeki ifadeden içinden şunları geçirdiği sonucunu çıkardım: (fena değildir empati yeteneğim)

"siktireeet almaz bu. şuna bak beş diyince tipi değişti resmen. hepinizin mına koyayım. süper kedi lan işte, neyini beğenmiyosunuz mına koyayım? almıycaksan siktir git, kapama dükkanın önünü. dükkan nerden çıktı amına koyayım* ya..." ve benzeri düşünceler içindeydi, evet. kirli sakalı vardı, hayattan bezmiş izlenimi veriyordu.

"bunu alırım onun yerine, hem de bedavaya" dedim arkadaşıma, yanından geçtiğimiz çöp konteynırının içinden fırlayan bir sokak kedisini göstererek.

güneşli bir gündü ve filozof değildik hiçbirimiz ve canımı sıkan da tam olarak buydu

7 Haziran 2008 Cumartesi

final haftası

final haftası garip bi haftadır öğrencinin kendine yakışanı aldığı haftadır =P
herkese değişik duygular hissettirir
mesela ders çalışmayan bi öğrenciyseniz lan bi bitse de gitsek dersiniz
ondan sonra derslerinizi önemseyen fakat ders çalışmayan biriyseniz(nası oluyosa bu)
bi bok yapmadan oturursun böle son gece sabahlarsın ders çalışçam diye gene çalışmazsın ders çalışmayan öğrenci klasmanında değerlendirmelidir bu fakat o dersleri önemsemesi yok mu işte o herşeyi bok eder yanlış klasmanda değerlendirilmesine sebep olur,kısa süreli pişmanlıklar yaratır finaller,sonrası buhrana sokar bünyeyi,fakat gelip geçicidir bu durumlar.ne bilim lan işte göte giren şemsiye açılmaz moduna falan girer bu şerefsizler(b.s.s.o.ş.),önümüzdeki dönemlere bakıcaz falan derler.
ondan sonra mesela bu dersleri çok önemseyen öğrenciler vardır.bunların hepsi totemcidir.mesela çok gerilim olurlar büyük biçoğunluğu yok abi çalışmadım kendilerini belli eden favori sözleridir falan da banane sözlerinden ya ben durumlarına bakıyorum final haftası içinde böle ne bilim lan kapanırlar bi yere bodozlama girişirler ondan sonra sınavda şey yapar bunlar sınavın iyi geçmeyeceğini istedikleri notu alamayacaklarını anlarlarsa toptan kağıdı silerler falan yeniden alsınlar diye,ortalaması düşmesin dersin diye yine aynı sebepten ötürü 100 değil 99 alırlar(bu hareketleri yüksek oranda götlüğe girip ağır küfürler gerektirir)lan ben ortalamaya gireyim de diğerlerine kaysın ben salak mıyım çalıştım o kadar bunlar çanla geçsin derler.ee onların da kendi çapında güzel bahaneleri var tabi
ha sınava girmeyenler vardır ortalama düşmesin diye bi de bak bunlar bu klasmana girmez onlar özel ve güzel insanlardır dünyayı kurtaran adamlardır =P