müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2014 Cumartesi

hey, bay kara tef adamı

What's worse - being there or not being there? If you're there you can share yourself with everyone else; if you're not there no one can misinterpret you. Well I don't want to talk to anyone, I don't want to force connections, I'm sick of saying "have a good one" to every customer coming through my lane, I don't like how I'm suddenly self-conscious about everything I do and say and project after a couple years of living free and easy (mentally), I'm sick of explaining things, I'm sick of having to explain things, I'm sick of that weird distance that manifests itself when somebody expects an explanation that I can't give to them.

I'm not even that blue, at least not as much as it sounds like, I'm just done, indifferent, I want to separate myself from everything at this point, I'm sick of all my little projects and things and texts on a daily basis and being this guy that you and your friends know, cause you don't know, how could you know when I don't even know? Those days when you wake up and you never quite get comfortable no matter how much you stretch - that's where my mind is at. Long fingernails you forgot to trim and now you're stuck at work for seven hours and with every little action you perform those uncomfortable fingertips flare in your head like regrets.

And this isn't even the first time, but after so many times falling down and getting up again I wonder if I'm even making any progress. "Oh, that's just part of life, you know," yes, I know, but is that the only part? Am I capable of learning from my mistakes, or am I only learning to make more mistakes and to do more damage in ways I wasn't capable of before? My daydreams are variations of the same woman, the same romance, and for all I know she doesn't even exist. Am I endearing or pathetic? Am I a good dancer or does my body just move around when I hear things? Even the music gets worse. That's been one of the only constants and I don't know. Adding to the album collection, one more LP, one more song, one more band, one more genre, who cares at this point. I doubt music is going to change my life anymore than it already has. 

But this sound, these 40 minutes, if nothing else, its a safe place, but just for the time being.

I'm going back to bed.

(alıntı / alındı) 

30 Ekim 2012 Salı

gg allin manifestosu

"gerçek rock 'n' roll'un underground'lığına inanıyorsanız, kendisi için bir şeyler yapmanızın zamanı geldi. vakit konjonktürü alaşağı etme & müzik şirketlerine, radyo istasyonlarına, yayınlara, kulüplere ve günümüz sözümona "sahne"sine katkıda bulunan herkese karşı savaş açma vaktidir. her şeyi yıkmalı ve onu kurumsal şarlatanların ve konformistlerin elinden kurtarmalıyız. fakat eyleme şimdi geçilmeli ve kan dökülmeli.

öncelikle size kim olduğumu anlatayım. ben jesus christ allin ismiyle 1956'da lancaster, new hampshire'da dünyaya geldim. incilde öğrettikleri jesus christ şarlatan taklitçinin teki- kötürümlerin destek aldığı bir koltuk değneği. siktir edin o ibneyi! asıl herif benim. ana rahminde kendimi cehennem ateşlerinden yarattım. isa, tanrı ve şeytan arasında bir fark yok, çünkü hiçbiri de benden başkası değil. rock 'n' roll'u geri almak ve elde ettiğim güçler sayesinde gerçek "kral"ın kendim olduğunu ispatlamak için buradayım.

1956'da doğduğumda, rock 'n' roll henüz start alıyordu. neden sanıyorsunuz? çünkü onu ben yarattım. elvis'i ben yarattım. hepsini ben gerçekleştirdim. doğmadan evvel bile krokisini çiziyordum. fakat yıllar geçtikçe herkes koyuverdi. bu yüzden onu geri almaya hazırım. kimse ona sahip çıkmadı. kimsenin sabrı başladığı şeyi bitirmeye yetmedi. hepsi beni yüzüstü bıraktı ya da bir nedenle ben kendilerinin canını aldım. oyunlarını bozan bendim. fakat para ve tecimsel kaygılar hepsinin davayı satmasına neden oldu. iggy bile yüzümü kara çıkardı. sex pistols yüzümü kara çıkardı. sid aşık olduğunda yüzümü kara çıkardı (bu yüzden hepsi ölü). ve şimdilerde ramones çıkıp guns n' roses gibi grupları övüyor- var oluş amaçlarına ihanet ediyorlar.

fakat yıl 1991. son kanlı çatışmanın onyılındayız. rock 'n' roll'u kitlelerin elinden almalı ve konfor yahut uyumculuğa asla razı gelmeyecek kişilere geri vermeliyiz. akabinde sahnede intihar edeceğim ve rock 'n' roll'un kanı sonsuza dek evrenin zehri haline gelecek. etrafınıza bir bakın ve neler olduğunu görün. omurgasız kayıt şirketleri para, medya ve politikacıların oyuncağına dönmüş, anaakımın kıçını yalıyor. sözümona keskin radyo istasyonları karşı çıktıkları istasyonlar kadar bayık. sansürlü yayınlar takım elbiselilerin kıçını yalıyor, bürokratlarsa başkalarının kıçını. sözümona "yeraltı" yayıncılarının bile ellerini kana bulamaktan ödleri kopuyor. dünyayı nasıl daha harika bir yer haline getirebileceğimizi çığırmakla ve örtmecelere kafa yormakla meşguller. dile kolay.

savaşma vakti. öç alma vakti. rock 'n' roll'un şu halini bertaraf etmeliyiz. ürünlerini almayarak müzik şirketlerini yıkmalıyız. boykot. eğer bir kayda sahip olmanız gerekiyorsa, çalın onu. böylece sizin paranızı alamazlar. onları beslemekten vazgeçmeliyiz. desteğiniz bana gitmeli- gg allin'e; rock 'n' roll'un komuta lideri ve teröristine. neden şu anda hapishanede olduğumu sanıyorsunuz? çünkü benim kim olduğumu biliyorlar ve varlığımdan ürküyorlar. toplumumuz benim görevimi durdurmak istiyor. beyninizi yıkamak ve sizleri mtv'nin başına kilitlemek, onun durgun ve güvenli dünyasına hapsetmek istiyorlar. rock 'n' roll'u öldürmek için kurulmuş bir plan. ben kurtarıcınızım. bu yüzden toplum için bir tehdit olarak görülüyorum.

işte yapmanız gereken:

plakçınıza gidin ve ellerindeki tüm gg allin kayıtlarını isteyin. eğer stoklarında yoksa, sipariş etmelerini söyleyin. reddederlerse, yapmanız gerekeni yapın. radyo istasyonlarını arayın ve gg allin şarkılarını isteyin. bulduğunuz her yere sprey boyalarla "GG ALLIN" yazın. hastalığın yayıldığından ve scumfuc geleneğinin sürdüğünden haberdar olmalarını sağlayın. dolar banknotlarınıza "GG ALLIN" yazın. elinizdeki tüm banknotlara. insanlar parayı çöpe atmaz, böylece mesajı bedavaya ulaştırmış oluruz. hayatınızın her gününde bunu yapmalısınız. rock 'n' roll underground'u için yaşamalıyız. yeniden karanlık ve tehlikeli bir hâl alabilir. toplumumuz için -en başından beri olması gerektiği gibi- bir tehdit unsuru olabilir. KESİNLİKLE UZLAŞMAZ OLMALI. ve benim önderliğimde, bunlar gerçekleşecek. dostlarım, sizleri gerçek rock 'n' roll underground'ına sokmaya hazırım. haydi, başlayalım."

gg allen manifestosu, gg allen, 1991

gg allin 1956'da amerika'da doğdu. zor bir çocukluk, başarısız bir okul hayatı ve kaotik bir gençlik geçirdikten sonra dönemin punk kültüründen etkilenerek piyasaya atıldı. müziğinden çok, sahnede yaptıklarıyla ön plana çıktı. bunların arasında şarkı söylerken sıçmak, dışkısını seyircilere fırlatmak, seyircilerle kavga etmek, mikrofonu götüne sokmak gibi davranışlar yer alıyordu. eroin ve alkol bağımlısıydı. kendisini "son gerçek rock 'n' roller" olarak gören allin, rock 'n' roll'un toplum için bir tehlike unsuru oluşturması ve başkaldırı niteliği taşıması gerektiğine inanmaktaydı. ömrü boyunca elliden fazla defa tutuklandı. antisosyal kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğundan muzdaripti. defalarca sahnede intihar edeceğini geveleyip durmuş olsa da, 1993 yılının bir gecesi, konser sonrasında yanlışlıkla speedball (eroin + kokain) overdose edince geberip gitti.

21 Şubat 2012 Salı

botsvana metal camiası

merhabalar. botsvana, güney afrika'nın kuzey komşusu. iç savaşlardan, çatışmalardan ve açlıktan uzak, refah içinde, kendi halinde, demokratik bir ülke. popülasyonun %24'ünün hiv+ olması haricinde çözülmesi elzem bir sorunları yok gibi. genel durumlarını; sik ≡ taşak şeklinde özetleyebiliriz.

dünya üzerindeki metal gruplarının dağılımına bakacak olursak [link]; afrika'nın bu açıdan epey bir geride kaldığını görürüz. zaten binbir sorunla boğuşan kıtada heavy metal adına pek bir şey yapılmayışı normal karşılanmalı elbette; yine de nispeten iyi durumdaki birkaç ülkenin bu konuda daha fazla çaba göstermesini beklerdim. *cıkscıks* neyse ki botsvana'da sayılarının az olmasını önemsemeyen, heavy metal gönüllüsü bir insan topluluğu var ve işte ülkenin metal camiasını da onlar oluşturuyor.

yukarıdaki resimde gördüğünüz gitarist, tshomarelo mosaka. overthrust isimli bir death metal grubunun üyesi olan mosaka, grubun facebook sayfasına göre "bas ve böğürtüler"den (bass and growlings) sorumlu. grubun internet üzerindeki tek şarkısı olan freedom in the dark'ı da bu linkten dinleyebilirsiniz. fena şarkı değil hani. mosaka dark demeyi öğrenirse daha da iyi olacak.


camianın çok pis metalcileri, imaj olarak büyük ölçüde lemmy'den etkilendiklerini itiraf etmekten kaçınmıyor (bkz: ace of spades albüm kapağı). yukarıda dethguard grubunun elemanlarını görüyorsunuz. aşağıda ise skinflint'inkileri.

skinflint'in vokalisti ve gitaristi, aynı zamanda ülkenin az sayıdaki beyaz tenli metalcilerinden biri olan giuseppe sbrana; "botsvana'daki çoğu metalci köylerde ve tarlalarda çalışıyor. bu nedenle kovboy imajıyla motorsikletçi tarzını birleştiriyorlar. birçokları yanlarında av bıçakları ve ölü hayvan parçaları taşıyor. ineklerin boynuzlarından kanlarını içiyoruz" diyor. (röportaj bu bu noktada sonlanmış, çünkü sbrana iyice gaza gelmiş ve HAIIIIIIIL SATAAAAAN diye çığlıklar atmaya başlamış)

güney afrikalı fotoğraf sanatçısı frank marshall, 2008 yılında botsvanalı bir metal grubuna başkent goborone'deki konserlerinde eşlik etmiş. konserin yapılacağı gece kulübüne vardığında, bölgenin çok pis metalcileri tarafından karşılanmış. ülkesindeki metalciler genelde beyaz olduğundan, bunca sayıda zenci (politikılikırektamerikanca: afrikalı amerikalı botsvanalı) metalciyi bir arada görmek, kendisinde ufak çaplı bir dumur yaratmış. bu insanlar birbirlerini dead demon rider, coffinfeeder, yaraksikici gibi isimlerle anıyorlarmış (sonuncusunu ben uydurdum).

bu yazıdan da anlaşılabileceği gibi sevgili metalkafalar; an itibariyle heavy metal botsvana'da bile türkiye'dekinden daha iyi sayılabilecek durumda. siz siz olun, kültürümüze sahip çıkın. görüşmek üzere metal dostları, o zamana dek sert kalın! dişlerinizi fırçalayın, sıkı giyinin ve kulaklarınızın arkasını iyice yıkamayı unutmayın! \m/ YEEAAAAAAH

5 Ocak 2012 Perşembe

the '59 sound


(bir albüm kritiğine en yaklaştığım yazı bu olacak sanırım)

the gaslight anthem ve 2006 çıkışlı albümleri the '59 sound üzerinde iki satır bir şeyler karalamaya birkaç defa niyetlendim; çünkü upuzun süredir ilk kez bir albüm beni böylesine etkilemişti. her defasında yazarken albümü dinlememin daha uygun olacağına hükmedip play tuşuna bastım. neden sonra kendimi müziğe kapılmış ve tek bir cümle dahi yazamamış halde buldum. dediğim gibi, defalarca tekrarlandı bu. rinse and repeat.

grup üyelerinin geçmişe duydukları iptila derecesindeki özlem, kaçan fırsatlar, eski aşklar, şimdi esamesi okunmayan tonla yer, eser, insan, alışkanlık... şarkılarında öylesine yoğun bir şekilde hissediliyor ki; çok eski zamanlarda bir yolculuğa çıktıkları ve albümün de bu gizemli yolculuğu dünyaya duyurma maksadıyla, bir görev bilinciyle ortaya konduğu hissine kapılıyor insan. üstelik bu düşkünlükleri; edebiyat, sinema ve elbette müzik dünyasının klasiklerine yaptıkları binbir gönderme sayesinde daha canlı renklerle hayat buluyor tablolarında. albümün dinlemeye doyamadığım açılış şarkısı great expectations, ismini bir charles dickens romanından alıyor örneğin. geçmiş bağımlılığının tavan yaptığı here's looking at you kid; hatırlayacağınız ya da hatırlamayacağınız üzere vurucu bir casablanca quote'u... yine bob dylan'a, tom waits'e, bruce springsteen'e, sam cooke'a... öyle göndermeler var ki, her birini tespit edeyim derken, karmaşık düşünceler içerisinde kalakalıyor insan. bütün bunlara sürükleyici bir sound ve brian fallon'un springsteenesque vokalini de ekleyince, ortaya çıkan karışım da tadından yenmiyor.

9/10

(dedim ya geçmiş hasreti diye; sanırım bu albümün beni bu denli cezbetmesindeki en büyük pay, onda kendimden bir şeyler bulabilmiş olmam. çünkü grubun ses dalgalarıyla yaymaya çalıştığı bu duygudurum, uzun bir süredir takıntılı bir şekilde hem dünyaya, hem de kendisine ait olan geçmişi bir yandan da hasret duyarak çözümlemeye ve özümsemeye çalışan beni, şu adı konamayan "sadece bana oluyor galiba..." hissiyatından kurtardı. sanırım tıpkı risk ve ateşli hastalıkta yaşanan orantısız hacim hissi gibi bu da, üzerinde paragraflarca yazı yazabileceğim, fakat bir başkasının çıkıp iki satırla benden çok daha isabetli bir şekilde özetleyebileceği bir konu)

(sonunda ciddi bir yazı yazdım. kendimi kutlarım. hebele hübele.)

22 Kasım 2011 Salı

of what was everything?

müziğini yarım yamalak dinleyerekten, sözlerine dikkat etmeden bir şans verip "iyi değilmiş lan bu, sevemedim" dediğim günlere yanarım yanarım, pearl jam'in malum şarkısı black için.
resmen o günden, "lan ben bu şarkıya nasıl haksızlık etmişim" şeklinde düşünmeye başlamamla durumun farkına vardığım güne kadar, bir evrim sürecindeymişim de farkında değilmişim diye düşünürüm, şimdi durup da şöyle bi uzaktan bakınca, durup da bi "n'apıyorum ki ben" diyince.

n'aptığımın farkında mıyım peki? pek sanmıyorum, yaşandığı tarihten uzaklaşıldıkça daha anlaşılabilir oluyor bazı günler, ama zaman geçmiş oluyor; yapacak pek de bir şey kalmıyor ellerimizde. hem zaten o kadar da takılmamak lazım nitekim farkında olmanın da pek bi getirisi olamıyor sanki.

der ve sözü eddie vedder abime bırakırım.

20 Kasım 2011 Pazar

en sevdiğim 100 şarkı listesi

bi ara yine başlamış gibi olmuştum ama tek tek şarkılar hakkında yazı yazmakla uğraşamıycam, burada bulunsun, ne de olsa kimse okumuyo lan, zararı yok:

100. far behind - candlebox - candlebox (1993)
99. cars - gary numan - the pleasure principle (1979)
98. here comes your man - pixies - doolittle (1989)
97. midnight city - m83 - hurry up, we're dreaming (2011)
96. crystalised - the xx -  xx (2009)
95. blister in the sun - violent femmes - violent femmes (1983)
94. thick as a brick part 1 - jethro tull - thick as a brick (1972)
93. somebody to love - jefferson airplane - surrealistic pillow (1967)
92. rainbow in the dark - dio - holy diver (1983)
91. too drunk to fuck - dead kennedys - fresh fruit for rotting vegetables (1980)
90. pretty in pink - the psychedelic furs - talk talk talk (1981)
89. my sacrifice - creed - weathered (2001)
88. gypsy road - cinderella - long cold winter (1988)
87. killing in the name - rage against the machine - rage against the machine (1992)
86. girl anachronism - the dresden dolls - the dresden dolls (2003)
85. sowing season - brand new - the devil and god are raging inside me (2006)
84. silent lucidity - queensrÿche - empire (1990)
83. lightning crashes - live - throwing copper (1994)
82. december flower - in flames - the jester race (1995)
81. last nite - the strokes - is this it (2001)
80. your ex-lover is dead - stars - set yourself on fire (2004)
79. spanish bombs - the clash - london calling (1979)
78. I live off you - x-ray spex - germ free adolescents (1977)
77. two tickets to paradise - eddie money - eddie money (1977)
76. sour times - portishead - dummy (1994)
75. destroy everything you touch - ladytron - witching hour (2005)
74. standing next to me - the last shadow puppets - the age of the understatement (2008)
73. I wanna be sedated - ramones - road to ruin (1978)
72. poison - alice cooper - trash (1989)
71. run - snow patrol - final straw (2003)
70. made of stone - the stone roses - the stone roses (1989)
69. cheap and cheerful - the kills - midnight boom (2008)
68. baba o'riley - the who - who's next (1971)
67. longview - green day - dookie (1994)
66. lump - the presidents of the united states of america - the presidents of the united states of america (1995)
65. why bother - weezer - pinkerton (1996)
64. brand new sun - jason lytle - yours truly, the commuter (2009)
63. again I go unnoticed - dashboard confessional - the places you have come to fear the most (2001)
62. love will tear us apart - joy division - substance (1988)
61. holland, 1945 - neutral milk hotel - in the aeroplane over the sea (1998)
60. send me an angel - scorpions - crazy world (1990)
59. bound for the floor - local h - as good as dead (1996)
58. pretty noose - soundgarden - down on the upside (1996)
57. hey jealousy - gin blossoms - new miserable experience (1992)
56. heroin - the velvet underground - the velvet underground & nico (1967)
55. gimme shelter - the rolling stones - let it bleed (1969)
54. cum on feel the noize - quiet riot - metal health (1983)
53. in the aeroplane over the sea - neutral milk hotel - in the aeroplane over the sea (1998)
52. hunger strike - temple of the dog - temple of the dog (1991)
51. caligulove - them crooked vultures - them crooked vultures (2009)
50. sunshine smile - adorable - against perfection (1993)
49. what's my age again? - blink-182 - enema of the state (1999)
48. 18 and life - skid row - skid row (1989)
47. soul meets body - death cab for cutie - plans (2005)
46. too young to fall in love - mötley crüe - shout at the devil (1983)
45. fade to black - metallica - ride the lightning (1984)
44. lethe - dark tranquillity - the gallery (1995)
43. paranoid - black sabbath - paranoid (1970)
42. more than words - extreme - extreme II: pornograffitti (1990)
41. more than a feeling - boston - boston (1976)
40. don't I hold you - wheat - hope and adams (1999)
39. the crown of leaving - lacrimas profundere - memorandum (1999)
38. I turned into a martian - misfits - walk among us (1982)
37. new dawn fades - joy division - unknown pleasures (1979)
36. anarchy in the u.k. - sex pistols - never mind the bollocks, here's the sex pistols (1977)
35. answering machine - the replacements - let it be (1984)
34. down in a hole - alice in chains - dirt (1992)
33. paranoid android - radiohead - ok computer (1997)
32. machinehead - bush - sixteen stone (1995)
31. mr. jones - counting crows - august and everything after (1993)
30. die young - black sabbath - heaven and hell (1980)
29. celestica - crystal castles - crystal castles II (2010)
28. dust in the wind - kansas - point of know return (1978)
27. adorer and somebody - lacrimas profundere - burning: a wish (2001)
26. fade into you - mazzy star - so tonight that I might see (1993)
25. go your own way - fleetwood mac - rumors (1977)
24. I surrender - rainbow - difficult to cure (1981)
23. wasted years - iron maiden - somewhere in time (1986)
22. sleeping (in the fire) - w.a.s.p. - w.a.s.p. (1984)
21. piece of my heart - big brother and the holding company - cheap thrills (1968)
20. one more cup of coffee - bob dylan - desire (1976)
19. disarm - the smashing pumpkins - siamese dream (1993)
18. there is a light that never goes out - the smiths - the queen is dead (1986)
17. still remains - stone temple pilots - purple (1994)
16. river of deceit - mad season - above (1995)
15. god save the queen - sex pistols - never mind the bollocks, here's the sex pistols (1977)
14. starman - david bowie - the rise and fall of ziggy stardust and the spiders from mars (1972)
13. I wanna be somebody - w.a.s.p. - w.a.s.p. (1984)
12. hallowed be thy name - iron maiden - the number of the beast (1982)
11. nightrain - guns n' roses - appetite for destruction (1987)
10. bohemian rhapsody - queen - a night at the opera (1975)
9. wish you were here - pink floyd - wish you were here (1975)
8. laid - james - laid (1993)
7. no rain - blind melon - blind melon (1992)
6. corduroy - pearl jam - vitalogy (1994)
5. maps - yeah yeah yeahs - fever to tell (2003)
4. the temple of the king - rainbow - ritchie blackmore's rainbow (1975)
3. nutshell - alice in chains - jar of flies (1994)
2. sweet child o' mine - guns n' roses - appetite for destruction (1987)
1. black - pearl jam - ten (1991)

not: aynı gruptan zibilyon tane şarkı almamaya çalıştım. şarkılara link eklemeye üşendim. hepsi bu

11 Ekim 2011 Salı

uykusuzluk, black hole sun filan...

N.K.A. da şu saate kadar uykum gelmesi gerekmekteydi diye kendime söver iken, işbu eser aklıma düşüp de dinlemek istedim ninni niyetine. karanlıkta ekranı çiziklerden ölmekte olan façalı mp3player'a ulaşmayı çabalarken içsesten "aç bilgisayarı mk, yataktan mı çıkacaksın şimdi, sanki uykun var da ekran parlaklığı uykunu kaçıracak" şeklinde gelen seslenişe "çok doğru söyledin be abi" şeklinde hak verip bilgisayarı açtım, klibi izledim, klibin rahatsız etme yetisini sanki bilmiyormuşum gibi ve de bok varmış gibi. saygı duyulması gereken bi nefret kusma örneği lan bence bütün klip. neden bunları yaptım ve neden şu an buraya yazıyorum pek de bilmiyorum aslında.

akşamın başına dönersek. bir gece daha geçirmek istemediğimi düşünerek iki gecedir kalmakta olduğum arkadaşlarımın evlerinden ayrıldım. dışarısı insanın derisine kesik atacak derecede soğuk olmasa da, sinüziti ve kronik ortakulak iltihabına sahipler için tehlikeli olabilecek derecede rüzgar içermekteydi. bense iki gün önce, iki gün sonrasının havasını hesaplayamayacak şekilde uygunsuz giyindiğimi durağa vardığım anda kavrayıp, geriye dönmüştüm. kendimi havaya daha uygun bir hâlde düzenlemek üzere, arkadaşımdan ödünç aldığım hırkanın kapşonunu(kelimenin orjinalindeki p ile ş arasındaki i'yi akıl eden bünyeye koyayım mümkünse) kafama çekmiş herkesten saklanan bir edayla, bu sefer durağa doğru bir geri dönüş yapmayı planlarken, biraz sonra kendimi durağı geçmiş bulacaktım. bi durak bi durak daha derken kendimi 4.levent'ten zincirlikuyuya kadar yürüyerek vardığımı farkettim.

"yağmur yürürken yolda yağması lazımdı insanların" diye düşünürdüm ki çünkü ben, zevkliydi işte yağmurda yürümek yalnız olsan da. sesinden midir bilmem, yoksa atalarımızdan kalma yağmurun temizlenme duygusu efsanesinden mi? kendimi hep rahat hissetmişimdir yağmurda yürürken, üzerime düşen her damlayla yavaş yavaş insandan sıçana doğru yol alsam da o anda pek de umursamam; ama sinüzite sahip bi insan olarak bu umursamamalara zaman zaman sövmelerim de olmuştur. pişman olmuş muyumdur... hiç sanmıyorum. "bir boşvernist hiçbir zaman pişman olmaz" diyip de susmak gelir içimden.

19 Eylül 2011 Pazartesi

elephant porn

uzun süre aradan sonra alkolden tiksindiğim bir güne uyanmış olmanın verdiği gariplikle güne başlayan ben, bunun nedenlerini sorgularken aslında tam olarak kaç tane içtiğimi bilmediğimi ve de havaların, artık bize "gecenin yarısını sokakta içerek muhabbet ederek geçirmek için fazla soğudum ben artık ulan" demekte olduğunu farkettim.

otobüse yetişmek için d.t. lokalinden kimseyle vedalaşamadan çıkarken yolda kafamı su terazisi olarak kullanabildiğimi farkettim, bi an için kafamı su terazisi olarak kullanabilmeme sevinmiştim: "aaa ne güzel lan, sağ sol yapınca bak bak" diyordum kendi kendime durumdan eğlence çıkarmayı amaçlarken; su terazisi olan kafamı fazlaca sağ sol yaptırınca su terazisi hissiyatı kaybolmuş, " 'gemide' filmindeki ana karakterlerden birinin "fillerle ilgili repliği" ancak şöyle bir kafa için söylenir" diye sayıklar olmuştum.

neyse, otobüse yetişmeliydim ama lokalden çıktığım andan itibaren o kadar hızlı hareket etmiştim ki otobüsün kalkmasına daha on dakikası, benimse durağa varmama, "üzerinde hayat adı verilen bir şey sürdürmekte olduğumuz zavallı ve godoş dünyamız"ın zaman birimlerine göre 3-4 dakika civarı bir süre vardı. yiyecek bir şeyler alayım bari diye düşünüp pastaneden ve marketten hızlı hızlı bir şeyler alıp durağa doğru yol almıştım.

durağın arka kısmından benim otobüsümün kalkacağı kısma doğru yol alırken karşıdan bana doğru gelmekte olan otobüsün benim binmeyi amaçladığım mk. 146m'si olduğunu fark ettim. işaret ettim, #m*n oğlu esteban'ın öz eniştesi olması çok muhtemel iett şöförü yavaşlar gibi yapıp basıp gitti. neyse, giderken kapıya bi tane patlatmıştım bu sinirimi yatıştırmaya yetmese de... kafamdaki fil sayısı gittikçe artıyor her türlü kombinasyonu denedikleri bir orgy içerisinde filler zevki sefa içerisindeyken; ben, kafamı tutmam gereken doğru açıyı aramakla meşguldüm.

he bu aradaki süreçte bir de hareket amirliği münasebetim oldu: otobüsün erken kalkmasını bildirmeye gittiğim hareket amirliğindeki sorumlu yaklaşık iki dakika beni beklettikten sonra beni dinlemeye başlayıp da pişkin pişkin "benim saatim on geçiyor ama bak" diye göstermesiyle kafamdaki fil sayısını iki ile çarpmıştı bile, sinirimden ötürü "iyi de bu otobüs 4 dakika erken kalkmış demektir" demeye tenezzül edecek durumda hiç değildim. içimden küfrettiğimi sanıp da dışımdan küfrettiğim anlardan biri de yine gerçekleşmişti tabii ki hâliyle. hareket amirliğindekilerin şok olmuş bakışları eşliğinde, metrobüs durağına doğru ivmelenmiştim, işe zaten geç kalacaktım; acele edersem o kadar da geç kalmazdım. hem zaten geç kalmak kavramının pek de olmadığı bir işyerim vardı, o kadar da takılmamak lazımdı.

metrobüs beklerken yer bulma ümidimin varlığından pek de söz edilemezdi, ki bulamadım da zaten. yolu ayakta nasıl idare edeceğim diye bakarken, eskilerden bir şarkı çıkageldi: elephant talk.

king crimson üyeleri beni nasıl affedecek bilmiyorum ama, yılların "elephant talk" adlı güzide eseri, kafam içerisinde şarkıdaki bütün 'talk'ların yerine 'porn' yerleştirmem sonucu gayet komik bi hâl almıştı, şarkıyı repeat'e alıp bütün yol boyunca şarkıya içimden eşlik edip suratımda gülümsemeyle işyerine varana kadar kafamı bu şekilde taşımaya çalışıyordum,fakat bu sırada kafamdaki fillerin o gün akşama kadar rahat durmayacağını bilemezdim...



o kadar bahsettik şarkıya:

ve de -değiştirilmiş- sözlere de yer verelim:

elephant porn

porn, it's only porn
arguments, agreements, advice, answers,
articulate announcements
it's only porn

porn, it's only porn
babble, burble, banter, bicker bicker bicker
brouhaha, boulderdash, ballyhoo
it's only porn
back porn

porn porn porn, it's only porn
comments, cliches, commentary, controversy
chatter, chit-chat, chit-chat, chit-chat,
conversation, contradiction, criticism
it's only porn
cheap porn

porn, porn, it's only porn
debates, discussions
these are words with a d this time
dialogue, dualogue, diatribe,
dissention, declamation
double porn, double porn

porn, porn, it's all porn
too much porn
small porn
porn that trash
expressions, editorials, expugnations, exclamations, enfadulations
it's all porn
elephant porn, elephant porn, elephant porn


30 Haziran 2011 Perşembe

...just a statistic


bi gün "var olan ama duruşu olmayan" karşıma çıkıp "ulan ben senin yaptıklarından ne istediğini, neye ulaşmaya çabaladığını anlamadım mına koduğum nası yargılayacağız seni" dese zerre şaşırmayacağım. muttley sırıtışımla tam karşısında durup "bilmiyorum abi, ben de bilmiyorum" diyeceğim sanırsam o durum içerisinde, kafamda "m.m.-posthuman" döner iken.

29 Nisan 2011 Cuma

bir şey merak etmiştik?

zevkin sefanın en coşkun döneminde yaşamış olan david bowie abimin ne ara dönemin meşhur alemlerinden vakit bulup da "the man who sold the world" ve türevi depresif şarkıları yazdığını cidden çok merak ediyorum. "özünde büyük derbedermiş herhalde lan" diyip geçiyorum aslında içimden.

13 Eylül 2010 Pazartesi

24 hour party people (2002)

döneminin etkili fakat pek de sevilmeyen müzik adamı tony wilson'ın ağzından post-punk'tan rave'e uzanan bir man(d)chester hikayesi. 80ler dönemi manchester gruplarından herhangi birini seviyorsanız izlemeye değer bir film.

bir de bir de filmde rob gretton'ın büyük camlı gözlüklerine takıldım ben, bahsetmeden geçsem olmaz idi.

11 Şubat 2010 Perşembe

+rep


"haklısın amca, kızma amca, tamam amca"

3 Şubat 2010 Çarşamba

black country

supergrouplara takmış vaziyetteyim. alın size yepyeni biri daha: black country. deep purple & black sabbath'ta vokalistlik & basçılık yapmış olan glenn hughes, babasının ekmeğini yiyen jason bonham, bir zamanlar dream theater'da üniversite arkadaşı kontenjanıyla klavyecilik yapmış derek sherinian ve joe bonamassa (bonussimo?) diye adı sanı duyulmamış bir gitaristten oluşacakmış.

bu yılın sonu ya da bir dahakinin başına doğru albümleri çıkacakmış. sözlükte olsaydı "buralar hep entry dolacak" yazardım. çok ses getirecekler, çok. glenn hughes olur da güzel olmaz mı?

29 Ocak 2010 Cuma

them crooked vultures - caligulove

müzik dünyasına fırtına gibi, katrina kasırgası gibi, el nino ya da la nina gibi, sıcak kumlardan serin sulara atlar gibi bir giriş yapmış olan enfes grup dem kruukd valçırs (ing: them crooked vultures)'ın bu dehşetengiz şarkısını evde oturmuş, art arda beşinciye dinlerken aklıma kendisiyle ilgili bi' şeyler karalamak geldi. daha öncesinde de insanların şarkıları uzun uzadıya anlatmalarının güldürürken düşündürücü olduğunu klavyem bastığınca anlatmaya çalışmıştım, o yüzden satırlarıma yine bir youtube linkiyle son verirken, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden...

ya da durun be. josh homme'un vokali bu şarkıya çok uymuş. caligula + love iyi bir kelime oyunu. melodi ecnebilerin catchy diyeceği cinsten. hani bazı şarkıları ilk kez dinlediğinizde deja vu'msu bir hisle daha önce dinlemiş olabileceğinizi düşünür, ama bunun doğru olmadığını bilip de yüzünüze sıcak bir tebessüm kondurursunuz, hani bir yağmur yağar ya bazen... işte öyle bir şey.

yüzyıllar sonrasından gelen edit: deja intendu o.

5 Ocak 2010 Salı

wheat - don't I hold you

Bir şarkı hakkında ne yazılabilir, bunu düşünüyorum şimdi. Sözlükte şarkı başlıklarına yazılan entrylere bakıyorum örneğin, bazen o kadar uzatıyorlar ki, o entry'yi okuyacağınıza şarkıyı dinlersiniz ve yine de dakikalarca zamanınız cebinizde kalır. Beterin beteri, o sözde "tanım"larda da şarkı adına hiçbir şeyden bahsedilmez. Sadece kişide uyandırdığı duygular birkaç dandik niteleme sıfatıyla süslenerek servise sunulur. "Harika şarkı, inanılmaz şarkı, aşmış şarkı, dinledikçe çılgın atıyorum, bunu dinlerken bir anda kolbastı oynamaya başladım, on yıllık kedime sarılıp ağlıyorum" bilmemne. Bana ne be, bana ne!

Indie ve/veya alternatif rock seviyorsanız bu şarkıyı da sevmeniz lazım. ARKADAŞLARINIZI DAVET EDİN!!1!1!!!1111111!!!! (ne alaka ya di mi, ben de tam olarak emin değilim, bir anda geldi öyle)

(2:07'de wasting too much time dedikten sonra bir gitar melodisi başlıyor ki... çok iyi ya, harika, inanılmaz, aşmış)

Çok da fena bir klibe sahipmiş, biseksüel klibi, aman da aman, kimler gelmiş; burada işte bakın

4 Ocak 2010 Pazartesi

scriptura superficialis

Them Crooked Vultures dinlediniz mi? Peki ya Velvet Revolver? Audioslave? Chickenfoot? Liquid Tension Experiment? Tamam da bu renkler ne alaka diye soracak olursanız, ben de bilmiyorum. Kafama göre takıldım işte.

Supergroup diyorlar bunlara. Süper müzik yaptıklarından değil, elemanları önceden başka gruplarda ünlendiğinden. Neyse efendim, son yıllarda bu furya arttı gibi gelmeye başladı. Anladığım kadarıyla iyi ekmek var. Yeni grup, yeni şarkılar, yeni albümler, yeni t-shirtler, başka diğer ürünler. iyi para yapıyor olsa gerek. Ama işin kötü yanı, bunlar da pek uzun ömürlü olmuyor. Bir-iki albüm yapıp işin kaymağını yedikten sonra ufalanıp başka süperliklere yelken açıyorlar.

Tek tek grup tanıtmaya çalışmakla uğraşmayacağım. Tek üzüntüm artık eski Hard 'n' Heavy soundunu ve ruhunu yansıtan tek grupların bu züppergruplar olması. Müzik şirketleri sadece ünlü adamlara bu şansı tanıyormuş gibi geliyor bana. Bu da böyle bir üzüntüm işte.

"Tek tek tanıtmiicam" demiştim de yazmadan edemedim; son züppe grup Them Crooked Vultures 2009'un sonunda aynı adlı ilk albümünü (albümün adı "aynı" değil esprisinden nefret etsem de buraya iliştireyim dedim, aslında bu ve bunun gibi esprilerden nefret ederim, mesela "seneye görüşürüz" esprisi, laf esprileri yani, iğrenirim onlardan ve bunu hala okuyorsan ömrünün bilmemkaç saniyesini gereksiz bir amaç uğruna çarçur ettiğinin de farkındasındır umarım - farkındalık iyidir) çıkardı ve ben de hemencecik dinledim tabi. Zaten bana bu yazıyı yazdıran da o albüm oldu. Fazlasıyla deneysel olmuş. "Deneysel müzik ne ki?" diye soracak olursanız ben de pek emin değilim. "Daha önce pek denenmemiş tarzda yapılan müzik" diye atıp tutarım. Yani bu adamların bilimsel deney yaptıkları yok. "Hocu du' bakalım bu riff'le bu davul ritmi uyuyo' mu? Böyle yapınca karbondioksit mi açığa çıkacak? Osursam dinlenir mi?" diye düşünmüyorlar. Bir şey kanıtlamaya çalışmıyorlar. Adamlar zaten kendilerini kanıtlamış diyorum yaa! Boşuna mı süpergrup diyoruz? Ohooo.