alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2014 Cumartesi

hey, bay kara tef adamı

What's worse - being there or not being there? If you're there you can share yourself with everyone else; if you're not there no one can misinterpret you. Well I don't want to talk to anyone, I don't want to force connections, I'm sick of saying "have a good one" to every customer coming through my lane, I don't like how I'm suddenly self-conscious about everything I do and say and project after a couple years of living free and easy (mentally), I'm sick of explaining things, I'm sick of having to explain things, I'm sick of that weird distance that manifests itself when somebody expects an explanation that I can't give to them.

I'm not even that blue, at least not as much as it sounds like, I'm just done, indifferent, I want to separate myself from everything at this point, I'm sick of all my little projects and things and texts on a daily basis and being this guy that you and your friends know, cause you don't know, how could you know when I don't even know? Those days when you wake up and you never quite get comfortable no matter how much you stretch - that's where my mind is at. Long fingernails you forgot to trim and now you're stuck at work for seven hours and with every little action you perform those uncomfortable fingertips flare in your head like regrets.

And this isn't even the first time, but after so many times falling down and getting up again I wonder if I'm even making any progress. "Oh, that's just part of life, you know," yes, I know, but is that the only part? Am I capable of learning from my mistakes, or am I only learning to make more mistakes and to do more damage in ways I wasn't capable of before? My daydreams are variations of the same woman, the same romance, and for all I know she doesn't even exist. Am I endearing or pathetic? Am I a good dancer or does my body just move around when I hear things? Even the music gets worse. That's been one of the only constants and I don't know. Adding to the album collection, one more LP, one more song, one more band, one more genre, who cares at this point. I doubt music is going to change my life anymore than it already has. 

But this sound, these 40 minutes, if nothing else, its a safe place, but just for the time being.

I'm going back to bed.

(alıntı / alındı) 

30 Ekim 2012 Salı

gg allin manifestosu

"gerçek rock 'n' roll'un underground'lığına inanıyorsanız, kendisi için bir şeyler yapmanızın zamanı geldi. vakit konjonktürü alaşağı etme & müzik şirketlerine, radyo istasyonlarına, yayınlara, kulüplere ve günümüz sözümona "sahne"sine katkıda bulunan herkese karşı savaş açma vaktidir. her şeyi yıkmalı ve onu kurumsal şarlatanların ve konformistlerin elinden kurtarmalıyız. fakat eyleme şimdi geçilmeli ve kan dökülmeli.

öncelikle size kim olduğumu anlatayım. ben jesus christ allin ismiyle 1956'da lancaster, new hampshire'da dünyaya geldim. incilde öğrettikleri jesus christ şarlatan taklitçinin teki- kötürümlerin destek aldığı bir koltuk değneği. siktir edin o ibneyi! asıl herif benim. ana rahminde kendimi cehennem ateşlerinden yarattım. isa, tanrı ve şeytan arasında bir fark yok, çünkü hiçbiri de benden başkası değil. rock 'n' roll'u geri almak ve elde ettiğim güçler sayesinde gerçek "kral"ın kendim olduğunu ispatlamak için buradayım.

1956'da doğduğumda, rock 'n' roll henüz start alıyordu. neden sanıyorsunuz? çünkü onu ben yarattım. elvis'i ben yarattım. hepsini ben gerçekleştirdim. doğmadan evvel bile krokisini çiziyordum. fakat yıllar geçtikçe herkes koyuverdi. bu yüzden onu geri almaya hazırım. kimse ona sahip çıkmadı. kimsenin sabrı başladığı şeyi bitirmeye yetmedi. hepsi beni yüzüstü bıraktı ya da bir nedenle ben kendilerinin canını aldım. oyunlarını bozan bendim. fakat para ve tecimsel kaygılar hepsinin davayı satmasına neden oldu. iggy bile yüzümü kara çıkardı. sex pistols yüzümü kara çıkardı. sid aşık olduğunda yüzümü kara çıkardı (bu yüzden hepsi ölü). ve şimdilerde ramones çıkıp guns n' roses gibi grupları övüyor- var oluş amaçlarına ihanet ediyorlar.

fakat yıl 1991. son kanlı çatışmanın onyılındayız. rock 'n' roll'u kitlelerin elinden almalı ve konfor yahut uyumculuğa asla razı gelmeyecek kişilere geri vermeliyiz. akabinde sahnede intihar edeceğim ve rock 'n' roll'un kanı sonsuza dek evrenin zehri haline gelecek. etrafınıza bir bakın ve neler olduğunu görün. omurgasız kayıt şirketleri para, medya ve politikacıların oyuncağına dönmüş, anaakımın kıçını yalıyor. sözümona keskin radyo istasyonları karşı çıktıkları istasyonlar kadar bayık. sansürlü yayınlar takım elbiselilerin kıçını yalıyor, bürokratlarsa başkalarının kıçını. sözümona "yeraltı" yayıncılarının bile ellerini kana bulamaktan ödleri kopuyor. dünyayı nasıl daha harika bir yer haline getirebileceğimizi çığırmakla ve örtmecelere kafa yormakla meşguller. dile kolay.

savaşma vakti. öç alma vakti. rock 'n' roll'un şu halini bertaraf etmeliyiz. ürünlerini almayarak müzik şirketlerini yıkmalıyız. boykot. eğer bir kayda sahip olmanız gerekiyorsa, çalın onu. böylece sizin paranızı alamazlar. onları beslemekten vazgeçmeliyiz. desteğiniz bana gitmeli- gg allin'e; rock 'n' roll'un komuta lideri ve teröristine. neden şu anda hapishanede olduğumu sanıyorsunuz? çünkü benim kim olduğumu biliyorlar ve varlığımdan ürküyorlar. toplumumuz benim görevimi durdurmak istiyor. beyninizi yıkamak ve sizleri mtv'nin başına kilitlemek, onun durgun ve güvenli dünyasına hapsetmek istiyorlar. rock 'n' roll'u öldürmek için kurulmuş bir plan. ben kurtarıcınızım. bu yüzden toplum için bir tehdit olarak görülüyorum.

işte yapmanız gereken:

plakçınıza gidin ve ellerindeki tüm gg allin kayıtlarını isteyin. eğer stoklarında yoksa, sipariş etmelerini söyleyin. reddederlerse, yapmanız gerekeni yapın. radyo istasyonlarını arayın ve gg allin şarkılarını isteyin. bulduğunuz her yere sprey boyalarla "GG ALLIN" yazın. hastalığın yayıldığından ve scumfuc geleneğinin sürdüğünden haberdar olmalarını sağlayın. dolar banknotlarınıza "GG ALLIN" yazın. elinizdeki tüm banknotlara. insanlar parayı çöpe atmaz, böylece mesajı bedavaya ulaştırmış oluruz. hayatınızın her gününde bunu yapmalısınız. rock 'n' roll underground'u için yaşamalıyız. yeniden karanlık ve tehlikeli bir hâl alabilir. toplumumuz için -en başından beri olması gerektiği gibi- bir tehdit unsuru olabilir. KESİNLİKLE UZLAŞMAZ OLMALI. ve benim önderliğimde, bunlar gerçekleşecek. dostlarım, sizleri gerçek rock 'n' roll underground'ına sokmaya hazırım. haydi, başlayalım."

gg allen manifestosu, gg allen, 1991

gg allin 1956'da amerika'da doğdu. zor bir çocukluk, başarısız bir okul hayatı ve kaotik bir gençlik geçirdikten sonra dönemin punk kültüründen etkilenerek piyasaya atıldı. müziğinden çok, sahnede yaptıklarıyla ön plana çıktı. bunların arasında şarkı söylerken sıçmak, dışkısını seyircilere fırlatmak, seyircilerle kavga etmek, mikrofonu götüne sokmak gibi davranışlar yer alıyordu. eroin ve alkol bağımlısıydı. kendisini "son gerçek rock 'n' roller" olarak gören allin, rock 'n' roll'un toplum için bir tehlike unsuru oluşturması ve başkaldırı niteliği taşıması gerektiğine inanmaktaydı. ömrü boyunca elliden fazla defa tutuklandı. antisosyal kişilik bozukluğu ve borderline kişilik bozukluğundan muzdaripti. defalarca sahnede intihar edeceğini geveleyip durmuş olsa da, 1993 yılının bir gecesi, konser sonrasında yanlışlıkla speedball (eroin + kokain) overdose edince geberip gitti.

22 Aralık 2011 Perşembe

piyongyang & histeri krizlerini andıran toplu ağlaşmalar üzerine

kim jong-il'in ölümünün ardından medyanın, bilhassa medyamızın salaklığını bir kez daha yüzüme tokat gibi vuran "abi yea adamlar cezalandırılmaktan korkuyormuş ve onun için ağlıyormuş," "zavallıcıkların hepsi delirmiş, vah vah" temalı haberler üzerine neyse ki güney kore'de yaşamış ve olayların az-çok içinde bulunmuş birinden tam olarak neyin ne olduğu bilgisini edinmiş oldum. ah, bir de internet olmasaydı, hepimizin belli şeylere inandırılacak olması, kuzey kore'dekilerin durumuna azıcık da olsa benzemez miydi?

"koreliler davranışlarında aşırıya kaçar. toplum içindeki hareketleri bu şekildedir, ve bu uzun süredir kültürlerinin bir parçasıdır. büyük acı ve tasa gösterileri, çığlıklar, yerde kıvranışlar ve dramatik öfke nöbetleri toplumca kanıksanmış kederlilik süreçlerinin bir parçasıdır.

özellikle toplumca stoacılığa gösterdikleri ilgi göz önüne alındığında, bu durum oldukça ilginçtir. yüzyıllar boyunca cefa çekmiş, etraflarındaki tüm toplumlar tarafından defalarca tokat yemiş, ancak tüm bunlara rağmen milletçe ve toplumca bütünlüğünü korumayı başarmış olmaktan gurur duyarlar (bu fikir birazcık kuruntu, ancak birazcık da doğru... an itibariyle neredeyse 80 yıldır ağızlarına sıçılıyor, ancak en azından güney kore'nin durumu fena değil).

önemli bir ayrıntı; bu videoların piyongyang'da, kuzey kore'nin aldatıcı yüzünde çekilmiş olması. orada insanların bu şekilde yas tutması oldukça normal, çünkü piyongyang'da yalnızca yandaş işbirlikçiler yaşıyor. onlar da takip altında tutulan, hayatları boyunca beyinleri yıkanan ve sırf "işçi sınıfı cenneti"ni yaşadıkları için ekstra ücret alan insanlar.

ancak piyongyang, aynı zamanda meşum ve pinhan bir gerçeği de içinde yaşatıyor; tüm bu şaşaa ve sahtelik içerisinde, genç nesil yürekten inanıyor ki; "sevgili liderleri," doğaüstü şartlar altında doğmuş, tanrının oğluna benzer niteliklere sahip ve kendisini özel yapan bu güçleri zamanında japonları kovmak ve "amerikan köpeklerini" savuşturmak için kullanmaktan çekinmemiş bir imparator.

eski nesil kim il-sung güce kavuşmadan önceki yaşamın nasıl olduğunu biliyor ve kendisinin "süper güçleri" hakkında pek ikna olmuş değil; ancak "sevgili baba"larını devirmek için bir girişimde bulunmak şansına da sahip oldukları söylenemez. batıdan gelen tüm haberler sıradan insanlara sansürlenerek aktarılıyor ve kötü haberlerin üzeri örtülüyor.

güney kore'deyken her sabahın 9 ve 10'unda kuzey kore radyosunun korece ve ingilizce haberlerini dinlerdim. tüm iş arkadaşlarım propagandayı, "halktan mektuplar"ı ve kim jong-il'in yazılı "cevaplarını" kendilerinden geçmiş, mest olmuş bir halde dinlerdi. bu boktan gösteri asla şaşmaz; dahası, kuzey kore dünyanın en zengin ve özgür ülkesi olarak sunulurdu.

piyongyang halkı dünyanın geri kalanındaki gelişmelerden, dahası ülkenin geri kalanında görülen açlık, gaddarlık ve yaşam savaşından izole edilmişti. sırf bu bile hükümet için kolayca kandırılmaları için yetecekken; buna bir de partizanlık yapmaları için para aldıklarını ve zevk-ü sefa içinde yaşama sebeplerinin bu olduğu gerçeğini ekleyin. yalnızca beyinleri yıkanmıyor, bir baba gibi görmeleri gerektiği öğretilen adamın da sevgisini kazanıyorlar.

daha fazlası için "stockholm sendromu"nu inceleyin. bu insanlar senin benim kadar aklıselim ve rasyoneller. yalnızca kendilerine sunulmuş olan "gerçek"ler ve tarihsel olaylar bütünü birazcık farklı. tümü nihayetinde bir bakış açısı meselesi. onların konumunda olsaydınız, siz de farklı davranmazdınız."

22 Eylül 2011 Perşembe

reddit'te gördüğüm bi yorum, hepsi bu

I always love when women suggest something awesome for a husband or boyfriend there's always "make him a candlelight dinner"
This would be like telling a guy who wants to do something nice for his wife "when she least expects it, bend her over the kitchen table and fuck her brains out."

tercümesini de şöyle yaptım:

kadınların erkek arkadaşlar ya da kocaları için harika bir şey yapma önerilerinin her defasında "mum ışığında romantik bir yemek"i içermesi, daima hoşuma gitmiştir.
bu, karısı için hoş bir şeyler yapmak isteyen bir erkeğe "hiç beklemediği bir anda, onu mutfak masasına daya ve bağırta bağırta sik" demeye benziyor.