21 Şubat 2012 Salı

botsvana metal camiası

merhabalar. botsvana, güney afrika'nın kuzey komşusu. iç savaşlardan, çatışmalardan ve açlıktan uzak, refah içinde, kendi halinde, demokratik bir ülke. popülasyonun %24'ünün hiv+ olması haricinde çözülmesi elzem bir sorunları yok gibi. genel durumlarını; sik ≡ taşak şeklinde özetleyebiliriz.

dünya üzerindeki metal gruplarının dağılımına bakacak olursak [link]; afrika'nın bu açıdan epey bir geride kaldığını görürüz. zaten binbir sorunla boğuşan kıtada heavy metal adına pek bir şey yapılmayışı normal karşılanmalı elbette; yine de nispeten iyi durumdaki birkaç ülkenin bu konuda daha fazla çaba göstermesini beklerdim. *cıkscıks* neyse ki botsvana'da sayılarının az olmasını önemsemeyen, heavy metal gönüllüsü bir insan topluluğu var ve işte ülkenin metal camiasını da onlar oluşturuyor.

yukarıdaki resimde gördüğünüz gitarist, tshomarelo mosaka. overthrust isimli bir death metal grubunun üyesi olan mosaka, grubun facebook sayfasına göre "bas ve böğürtüler"den (bass and growlings) sorumlu. grubun internet üzerindeki tek şarkısı olan freedom in the dark'ı da bu linkten dinleyebilirsiniz. fena şarkı değil hani. mosaka dark demeyi öğrenirse daha da iyi olacak.


camianın çok pis metalcileri, imaj olarak büyük ölçüde lemmy'den etkilendiklerini itiraf etmekten kaçınmıyor (bkz: ace of spades albüm kapağı). yukarıda dethguard grubunun elemanlarını görüyorsunuz. aşağıda ise skinflint'inkileri.

skinflint'in vokalisti ve gitaristi, aynı zamanda ülkenin az sayıdaki beyaz tenli metalcilerinden biri olan giuseppe sbrana; "botsvana'daki çoğu metalci köylerde ve tarlalarda çalışıyor. bu nedenle kovboy imajıyla motorsikletçi tarzını birleştiriyorlar. birçokları yanlarında av bıçakları ve ölü hayvan parçaları taşıyor. ineklerin boynuzlarından kanlarını içiyoruz" diyor. (röportaj bu bu noktada sonlanmış, çünkü sbrana iyice gaza gelmiş ve HAIIIIIIIL SATAAAAAN diye çığlıklar atmaya başlamış)

güney afrikalı fotoğraf sanatçısı frank marshall, 2008 yılında botsvanalı bir metal grubuna başkent goborone'deki konserlerinde eşlik etmiş. konserin yapılacağı gece kulübüne vardığında, bölgenin çok pis metalcileri tarafından karşılanmış. ülkesindeki metalciler genelde beyaz olduğundan, bunca sayıda zenci (politikılikırektamerikanca: afrikalı amerikalı botsvanalı) metalciyi bir arada görmek, kendisinde ufak çaplı bir dumur yaratmış. bu insanlar birbirlerini dead demon rider, coffinfeeder, yaraksikici gibi isimlerle anıyorlarmış (sonuncusunu ben uydurdum).

bu yazıdan da anlaşılabileceği gibi sevgili metalkafalar; an itibariyle heavy metal botsvana'da bile türkiye'dekinden daha iyi sayılabilecek durumda. siz siz olun, kültürümüze sahip çıkın. görüşmek üzere metal dostları, o zamana dek sert kalın! dişlerinizi fırçalayın, sıkı giyinin ve kulaklarınızın arkasını iyice yıkamayı unutmayın! \m/ YEEAAAAAAH

10 Şubat 2012 Cuma

asfalttan fırlayan çakıl taşları

yazmak -her ne kadar o dönemlerde farkında olmasam da- toplum yönelimlerinin içselleştiremediğim ve benimseyemediğim kısımlarına karşı ruhumda filizlenen isyan tohumlarını deşmek ve bu sayede çevremle aramdaki uyumsuzlukları yumuşatmak için sıkça başvurduğum bir savunma mekanizmasıydı bir-iki yıl öncesine kadar. şimdiyse yaşama karşı duyduğu heyecan son zerresine kadar emilmiş, gözlerinin feri sönmüş her birey gibi küçük mutlulukların peşinde sürüklenirken, daha az düşünüyor ve daha az sorguluyorum; çünkü akıl sağlığımı ancak bu şekilde koruyabileceğimi, yaşadığım çevreye ancak bu şekilde adapte olabileceğimi ve bana biçilmiş rolün dışına çıktığım anda karşıma dikilmeye hazır binbir türlü beladan da ancak bu şekilde uzak durabileceğimi biliyorum. hal böyleyken yazmak, ilk bakışta ancak beyhude bir çaba olarak tezahür etse de, beynimin kendimden sakındığım kısmı ben hiç farkında değilken bile işleyerek yeni huzursuzluklar yaratmanın bir yolunu buluyor ve dönem dönem varlığını hatırlatarak beni klavyenin başına itiyor. eski gücünde olmasa da "ben hala buradayım! dünyana ne kadar uyum sağlamak istersen iste, beni asla tam olarak susturamayacaksın!" diye haykırıyor. böyle zamanlarda derin bir iç çekiyor ve perişanlık içinde de olsa, parmaklarımı klavyenin tuşları üzerinde yönlendirişini seyrediyorum.