15 Mart 2010 Pazartesi

insan zihninin hataları I

ciddi bir konuyla karşınızdayız. dün gece stumbleupon tuşunu kırıyordum. farenin sol tuşunu da olabilir. kaçıncıya tıkladığımı unuttum. her ikisine de yani. neyse işte ne diyordum, sonunda karşıma bu linki çıkardı da, kırılmaktan kurtuldu. her ikisi de.

konu insanların günlük hayatta hiçbir mantıklı açıklamanın arkasına sığınamadan yaptıkları hatalar. yok yok, hatadan kastım öyle "yalan söylemek," "insanlara kötü davranmak" vb. şeyler değil. önyargısal zihin bulanıklıkları. fazlasıyla subjektif olsa da listeyi sevdim. her bir madde de tanıdık geldi üstelik. ben de çoğunu yapmaya meyilliyim. siz de öylesiniz.

on tane madde var ve (s)onuncudan başlıyorum:

10. kumarbazın yanılgısı (gambler's fallacy) [w/$]
kısaca şöyle tanımlanıyor: "olasılıkların geçmiş olaylardan etkilendiği sanrısı."

mafyayla başınız belaya girmiş ve bir şekilde sizi yakalamışlar. patronları kaçığın teki. husumet yaşadığı insanların hayatlarıyla oynamayı seviyor ve siz de onlardan birisiniz. küçük, kare bir masanın başında, kafanıza silah dayalı bir şekilde oturuyorsunuz. kel ve keçi sakallı bir çam yarması karşınıza dikilmiş, size bozuk bir para gösteriyor. bir robot gibi, ağır ağır ve dikkatlice konuşuyor: "sönünlö bü oyun oynoyocoz." bu cümleyi kurması tam altı saniye sürdü. salak herif. bu yüzden anlattıklarının gerisini tercüme edeceğim: üç defa art arda paranın yazı mı, tura mı geleceğini bilirseniz sizi serbest bırakacaklarmış. hadi yine iyisiniz. ilk ikisi yazı geliyor ve nasıl oluyorsa, biliyorsunuz işte. sıra son parada...

cüneyt arkın modunuzu açma ihtimaliniz yok. lütfen iki dakika ciddi olun. sizi samimiyete davet ediyorum.

üçüncü tercihiniz ne olurdu?

eğer tura dediyseniz (ki büyük olasılıkla dediniz), sizin de seçiminizi, önceden iki defa yazı gelmesinin son atışta tura gelme ihtimalini güçlendirdiği sanrısına kapılarak yapmış olma ihtimaliniz oldukça yüksek. işte kumarbazın yanılgısı da tam olarak bu... ve hiçbir dayanağı yok (ihtimal sürekli 1/2 olarak kalacak).

9. tepkisellik (reactivity) [w]

"tepkisellik" çok piliçsel bir çevirme oldu, es geçilebilir.

hatırlar mısınız, ilkokulda bazen sınıfa müfettiş geleceği tutardı ve bizler; ülkemizin istikbalinin teminatı, geleceğin avukatları, mühendisleri, otomobil tamircileri, seri katilleri; bizler ki birer fidan, kinder sürpriz yumurta... farklı davranırdık. öylesine farklı davranırdık ki, çıtımız çıkmazdı. müfettiş bey/hanım "tebrikler hocam, çogzel bi' sınıfınız var!" deyip, bizleri selamlayıp, kapıyı dışarıdan kapatıncaya dek; geleceğin tır şoföründen formula 1 pilotuna, hemşiresinden profesör doktoruna, yan kesicisinden banka hortumcusuna yükselirdik. bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, bir müfettişli günlerdeyse örnek öğrencilerdik, üstelik zaten çocuktuk.

bunu yazmamın sebebi şu "reaktivite" konusunda bir fikir elde edinmenizdi. kısaca açıklamak gerekirse, insanlar izlendikleri ya da bir şekilde takip edildiklerini bildiklerinde, asla ve asla doğal davranmayı başaramıyorlar. bu da bilhassa deneylerde oldukça büyük sorunlar çıkarıyormuş. bunu çözmeyi de, insanlara üzerlerinde tam olarak neyi denediklerini açıklamayarak çözmüşler. blind experiment deniyormuş buna da hatta, blind date gibi; ikisi de hayat kurtarıyormuş.

8. pareidolia [w/$]

işte bu fena. alakasız görüntü ve seslerden anlamlar çıkarma durumu.

örneklerle açıklayalım: backmasking paranoyaları, mars'taki surat, mars'taki şahin k... ayrıca buradan buyrunuz.

ayrıca günümüzün komplo teorisyenlerinin yapmış oldukları araştırmalardan bin bir güçlükle çıkardıkları akla ziyan sonuçları ve saptamaları da bu kategoriye dahil edebiliriz sanırım. "pastafaryanlar spagetti sembolüne tapardı, dikkat ederseniz pastavilla'nın çeşitli ürünlerinde de bu sembolün etkileri görülebilir. zaten ismin de bir çağrışım yapması dikkat çekici," gibi.

7. kendi kendini gerçekleştiren kehanetler [w/$/$2]

bir şeyi kırk kere söylersen olur sözünü bir batıl inanış olarak görüp dışlıyor olsak bile, bir doğruluk payını içinde bulundurduğunu yadsıyamayız. bahsettiğim; "şemsiyemi yanıma almadım, kesin yağmur yağacak, kesin yağmur yağacak, kesin yağmur... (şıpşıpşıpşıpşıp...)" monologunu yaşayan ve bunun gibi doğrudan kontrol altına alamayacağı olaylara ısrarla pesimist, üstelik benmerkezcil bir bakış açısıyla yaklaşıp da her olaydan kendisine bir pay çıkaran insanların, ardından ettikleri "hep de beni bulur!" şeklindeki hezeyanlarındaki SAHTE doğruluk payı değil. kilit nokta da bu; "doğrudan kontrol altına alamayacağımız olaylar."

öğrencisiniz. üniversite dördüncü sınıf. son seneniz olarak kabul edebilirsiniz. önünüzde çok zor finaller var ve içlerindeki en zoru da bir hafta sonra. dersin hocası -afedersiniz ama- manyağın teki. derste "siz zaten geçemezsiniz benim dersimden bu gidişle" diyor, "okulunuz uzadı! mezun etmiycem sizi! yandınız hehehe." diye yerli yersiz çıkışlar yapıyor, arada sırada kendi kendine konuşuyor ve havaya şekiller çiziyor. 45-50 yaşlarında, beyaz saçlı, kısa boylu, sıska, yuvarlak gözlük takan, askılı gömlek giyen bir adam. amfiye kedisiyle geliyor ve onun ders boyunca sınıf içinde rastgele dolaşıp miyavlamasına izin veriyor. kendi cüssesinin iki katı bir eşi var; bazı derslerin orta yerinde amfiye dalarak "asıııım! para lazım cicoşum. bizimkilerle alışverişe çıkıcam" diyen. sanırım adamdaki bazı enteresanlıkların asıl sebebini şimdi anlamışsınızdır. ama konumuz bu değil.

sınavı geçmek zor- gerçekten çok zor; hatta imkansız. evet, imkansız. ve bilirsiniz, imkansız zaman alır. ancak sizin yeteri kadar zamana sahip olmadığınız da bir gerçek- bir haftanız var, hatırlayın. bu durumda ne yaparsınız? "zaten geçemiycem yæææ!" moduna girip de, başınızı yastığa vurup uyumaz mısınız? okulunuz uzamaz mı? size güvenen sevdiklerinize yazık değil mi? NE YAPTINIZ SİZ?

işte burada siz, kendi kehanetinizi gerçekleştiren durumuna düşüyorsunuz. belki de günde 25 saat çalışsaydınız o sınavı geçebilirdiniz. bir ihtimaliniz vardı. ama hayır, bir kere kafanıza koydunuz bile. insan en yenilmez ön yargılarını kendisi yaratır. insanoğlu ne garip.

6. hale etkisi [w/$]

çok dolandırmak istemiyorum, sözlükte harika bir bakınız verilmiş hakkında: "hem sempatik, hem yakışıklı." bir insanı farklı yönleriyle değerlendirirken, bu yönlerden en baskın olarak gözümüze çarpanı, diğerleri üzerindeki yargımızı fena bir şekilde etkiler. bir insan fiziksel anlamda çekici bulduğu bir karşı cins (homoseksüellere başka tabi) ile tanıştığında diğer tüm özellikleri kendisine hoş gelebilir. bedava olan her şeyin apayrı bir tadı vardır. gibi.

Hiç yorum yok: