28 Ağustos 2010 Cumartesi

bir gece

buraya birbirleri ardına sıralandıklarında cesaretimi kırıcı ve kendime karşı duyduğum saygıyı yitirtici etkiler gösteren bir dolu söz öbeği karalamıştım ama sonra bu gittiğim yolun yol olmadığına karar verip hepsini bir çırpıda sildim

saniyeler akıp gidiyor. bugün evde dolanıp dururken geriye ne kadar adımımın kaldığını düşündüm. sonucun bilinmezliği karşısında ürperdim ve bu ürperti beni pek huzursuz bir ruh haline soktu. huzursuzluğumun kaynağı doğrudan doğruya ne kadar adımım -dolayısıyla ne kadar ömrüm- kaldığını bilemiyor oluşum değildi, tüm mitlerin ve sıradışı olayların angaryadan ibaret olduğunu varsayan biri olarak bunu zaten kimsenin bilebileceğini sanmıyorum, yalnızca bu bilinmezlik bana öğrenme imkanımın olup da boşverdiğim ne kadar çok şey olduğunu hatırlattı. son zamanlarda hayatımı boşvermişlik üzerine kurmuştum ve tembellik ruhunuzu kanserin bedeninizi sardığı gibi sarar. hiçbir şey yapmamak dünyanın en bağımlılık yapıcı eylemi olabilir.

yazmaktan bıkmıştım, çünkü yazarken kendimi okumaktan sıkılıyordum. hiç de enteresan bir üslubum yoktu ve onu geliştirememiş, her seferinde en son okuduğum kitabın yazarınınkinin kötü bir taklidi olmasına dur diyememiştim. sıkça geliştiği sanrısına kapılmama rağmen o hiçbir yere evrilmemiş, zaman zaman tıpkı su gibi çeşitli şekiller almış, ve sonunda tekrar başladığı biçime; sıradan bir su birikintisine, yağmur sularının yolun üzerinde açtığı çamurlu bir çukura geri dönmüştü.

safi tembellikte sınır tanımayan bir insan olsam da, kendimi geliştirme hususunda takıntılarım var ve bu ikisinin birbirini dengelediği konusunda görüşler besliyorum. peki bu "denge" hali beni normal kılıyor mu? tabi ki hayır, olabildiğine tutarsızım, kendim hakkında uzun vadeli planlarım günden güne değişkenlik gösteriyor ve asla birbirini tutmuyor. aslında hayatında hiçbir zaman için plan yapmayı becerememiş birisi olarak, bunları "uzun vadeli konulardaki gaza gelişlerim" olarak tanımlamam daha doğru olabilir.

bugünlük bu kadar. hatta bu aylık. muhtemelen bu yıllık. uzunca bir süre kendime kendimi anlatmak istemiyorum. çünkü gerçekten gına geldi.

(bu yazıyı 17.07.2010'da bir nevi günlük işlevi gören kendi blog'uma yazmıştım, bugün değil)

Hiç yorum yok: