12 Kasım 2011 Cumartesi

yazamamak

merhabalar efendim. bu yazı boyunca da belirgin bir şekilde göreceğiniz gibi, yazma yetimin neredeyse tamamını kaybettim. nereye gitti, kime sorulur, nereden bulunur; inanın hiç bilmiyorum. tek emin olduğum, hayat verdiğim hiçbir cümlenin beni tatmin etmiyor oluşu. bu da beni minik bir depresyona soktu. yazmadıkça deliriyor, öte yandan yazmaya çalıştıkça da kendime sinirlenip darlanıyorum.

geçenlerde de yaklaşık bir saatlik hummalı bir karalayıp karalayıp silme ritüelinin ardından, biraz daha uğraşmak ile tası tarağı toplayıp nikaragua ya da ona benzer, tercihen ismini komik bulduğum bir ülkede kendime yepyeni bir sayfa açmak (hem belki o ülkenin dilinde yazabilirdim) arasında tereddütte kalmıştım ki, birden kafamda bir ampul yandı. blog'u olup da yazan tek kişi ben değildim ya; başka insanlar da tıpkı benim gibi içlerini döktükleri binlerce kişisel çöplüğe sahiptiler. peki ya ne yazıyordu kendileri? "cep telefonundan önce ne yapıyorduk?" gibi bir mana yükledim bu soruya ve araştırmaya koyuldum.

gerek ekşi sözlük'teki "sözlükçülerin blogları" başlığından, gerekse blogumuzu takip etme iddiasında bulunan üç-beş kişinin (hayranlarımız) takip ettiği (ancak hayranlık duymadığı) diğer bloglardan; kendime sekmeler dolusu incelenesi blog bulmuştum.

psödoentelektüellik zor zanaat. ancak çoğu yurdum insanı beceremiyor. iki satır wikipedia okuyup kendini konunun uzmanı olarak pazarlayabildiğin bir ortamda, çoğu bunu yapmaya bile üşeniyor. bu ellerinden gelmiyor, diyelim. yine de samimi olmayı deneyebilirler. zahir, onu da yapmaya niyetleri yok. kastıkça kasıyorlar, lakin sorun bu umutsuz çabaları değil, yapmacıklıklarını gizleyememeleri. sanırsınız ki ülkenin tüm sanatçı ruhlu insanları yapacak başka iş güç yokmuş gibi internete doluşmuş. "derin değilsin, entelektüel değilsin, sanatçı değilsin, eleştirmen değilsin, şair değilsin, yalnızca internet bağlantın var!"

dediğim gibi, iki satırı bir araya getiremeyen dimağlar hayatı çözme iddiasına girişmiş. ancak konumuz bu değil. konuyu kendimi beğenmişliğime getirecektim, fakat coştukça coştum, nereden bağlayacağımı bulamadım. sekme sekme yurdum blogları programını kendi kendime sunarken, sinsi bir narsisizm duygusu da ruhumu yavaş yavaş ele geçiriyordu. bu duygu, yazılanları okumamak için bin dereden su getirmemle, iyice su yüzüne çıktı (bin dereden getirdiğim suyun yüzüne hem de).

o sekmelere bakarken o kadar şımarmıştım ki, eminim o tavırlarımı görseydiniz budaklı meşe odunuyla kafama kafama vurmak isterdiniz. uydurduğum bahanelerden birkaç örnek verecek olursam:

yazı: "... bugünlerde kilo verme çalışmalarına ağırlık verdim..."
tepki: *cık cık* hayatta daha ilerideyim ben bundan, baksana kilo verme diyo, hem de ağırlık verme diyo, laf esprisi mi yapıyo anlamadım ki, ı-ıh yok gerek yok bunun yazısını okumaya... [sekmeyi kapat]

yazı: "geçtiğimiz günlerde falancanın senaryosunu yazdığı filanca isimli oyuna gittim."
tepki: gitmiştim ben o oyuna. benim hayatım bunun hayatını da kapsıyodur eminim ki. *klik* [sekmeyi kapat]

yazı: "torino-şikibomba yunaytıd maçları, taraftarlarının kalbinde her zaman için farklı bir yerdedir..."
tepki: [sekmeyi kapat]

yazı: yok. onun yerine envai çeşit siteden aşırılan rage comicler, videolar, gifler ve daha neler neler...
tepki: tumblr açsaydın ya birader? [sekmeyi kapat]

yazı: "bu haftasonu şunları şunları yaptım, bunları bunları yedim, bence hayat böyle bişey... ne garip vapurlar falan..."
tepki: teknoloji bize yaramıyo lan... [sekmeyi kapat]

gördüğünüz gibi, pek haklı bir neden uydurmama bile gerek yoktu. mala ve otomatiğe bağlayarak, gözlerim kısık, uykulu mu uykulu, kendi varlığımdan utanmasam ağzımdan salyaların akmasına dahi izin verecek bir şekilde -koltuğa da olabildiğince yamukça gömülerek- sekmelerin sonuncusuna geldim. hayır, burada hikaye ani bir dönüşe uğramayacaktı,  bu son sitede hayatın anlamını bulamayacaktım. bu bir amerikan filmi, peri masalı ya da popülist bir hikaye değildi. mutlu son yoktur. son, başlı başına bir mutsuzluk biçimidir. sekmeyi kapattım ve hayatın sıradanlığına geri döndüm.

Hiç yorum yok: