18 Mart 2012 Pazar

"kaderin elinde büyümüş bir çocuğu sırtımda taşırken ayağım subirikintisine takıldı ve uçmaya başladım."

kaderin elinde büyümüş bir çocuğu sırtımda taşırken ayağım su birikintisine takıldı ve uçmaya başladım. evet, o büyülü zamanları daha dünmüşçesine, geceleri uykuma giren bir düşmüşçesine anımsıyorum. ıslak ayaklarıma kaçamak bir bakış savurup yerden kesildiklerinin ayırdına vardığımda bedenimi saran soğuk ter, aynı nemliliği tüm vücudumda hissetmeme sebep olmuştu. işte tam o sırada bilincimin kapısını çalmıştı sırtımdaki çocuk. boynuma sarılı değildi elleri. ensemi ısıtan nefesinin yerinde yeller esiyordu. yoktu. tökezleyişimin yarattığı sarsıntıya dayanamamış olmalıydı. var olmayan herhangi bir şeyden daha sahici değildi artık. hafızama kazılı irili-ufaklı sayısız anıdan başka, varlığını duyumsayabileceğim bir yer de kalmamıştı. zavallı yavrucak! tüm o düşünceler, sevinçler, umutlar, acılar, sıkıntılar, mekanlar, olaylar ve insanlarla birlikte kendisi de geçmişin kilitli kapılarının ardında hapsolmuş ve hiçliğin sonsuz karanlığına karışmıştı. onun kabuğundan sıyrılan bense zamanın ipine sıkıca sarılmış, yeniyetme bir yetişkin olmanın verdiği heyecanla yolculuğumun asla bitmemesini gizlice diler olmuştum.


# ilk cümle için tottokoro'ya teşekkürler.

Hiç yorum yok: